Televizyonun esiri olmadan evvel gecelerimizi renklendiren mekânlardı sinemalar; tabii kış gecelerini. Yaz geceleri mi? Şimdi sadece yazlık kasabalarında kalan Bahçe Sinemaları vardı.
Kırk elli yıl evvel Bursa’da ona yakın yazlık sinema anımsıyorum; Mahfel’in arkasındaki şimdiki oto-park karşısında, Devrengeç Suyu ile Irgandı Köprüsü arasında, Heykel karşısı Ziraat Bankası aralığında, Cumhuriyet Caddesi Türk Japon fabrikası (Gökçen Han) bahçesinde, aynı doğrultuda İvaz Paşa Çarşısı’nın önünde, Tophanenin altındaki sıra dükkânların üst katında, Altıparmak Caddesi kuzey yakasının ortasında, daha sonraları Kültür park içinde, Hürriyet Mahallesi’nde galiba bir de Yıldırım’da.
Bedavacılardan sakınmak için etrafı yüksek, tuğla duvarlarla çevrilmiş, üzerlerine küçük pencereli branda bezleri ile ek yapılmış, ama yine de civarlarındaki yüksek komşu evlerin görüş açılarını kapatamamış arsalarda havaların ısınması ile açılırlardı. Gece yarısına kadar yüksek açılmış hoparlör sesinden, üç dört gün boyunca aynı filmleri izlemekten, her gece mahalle komşularını ağırlamaktan rahatsız olsalar da çok şikâyetçi olmazdı semt sakinleri.
Yükseltilerek perde haline getirilmiş duvar her yaz yeniden beyaz, dört kenarı kalın çerçeve şeklinde siyah boyanır, zemin beton ise kıştan kalan çatlaklar onarılır, değilse çakıl taşları ile düzlenirdi. Kışın toplanmış basit, tahta sandalyeler çıtalar, galvaniz tellerle onarlık guruplar halinde bir birine bağlanıp sıralanırdı. Fevkalade rahatsız bu oturma düzeni için seyirciler ya koltuk altlarında şilte taşır ya da sinemacı çocuklardan “cici minder” kiralarlardı; basmadan dikilip artık pamukları ezilmiş, yassılmış ve kirli.
Yerler numarasızdı, bilet fiyatları çok ucuz olurdu. Aileler çocukları ile veya kadınlar tek başlarına gelirler, bazı sinemalarda aile sıraları ayrılır, bu kısma yalnız erkekler oturtulmazdı. Bebekler sıra yanlarında arabaları içinde uyur, bebekli anneler, küçük yaştaki çocuklar için kış aylarında mümkün olamayacak bir imkân doğardı. Seyir esnasında gazoz, meşrubat, yemiş satılır, tiryakiler devamlı sigara içebilmekten çok mutlu olurlardı. Kültür Park’taki sinema arka kesimde masa düzeni kumuştu. Basma örtülü masanın etrafında daha rahat, tahta koltuklarda oturur, semaverle çay isteyebilirdiniz, tabii daha yüksek bedelle.
Ses düzeni kaliteli olmazdı ama sterio yayını tanımayan kulaklarımız çok da rahatsızlık duymazdı. Film sık sık kopar, kömür elektrotlu makinelerde ark zayıflar, perde flulaşırdı. O zaman makinist toplu ıslık sesi ile uyarılır, bazen filmin tutuşması ile perdede yalazı gölgeleri oluşurdu.
Genelde eski filmler gösteriye girerdi. Birkaç yıl evvel izlediklerimizi tekrar tekrar görmekten hiç şikâyetçi olmazdık. Sansür kurulu açık sahnelere izin vermezdi. Eğer bir yatak sahnesi gerekiyorsa, karyolanın altında yan yana kadın ve erkek terliklerinin gösterilmesi veya bir tecavüz sahnesinin ileri aşamasında kırılan bir testi, akan bir su görüntüsü ile olay seyircinin hayal gücüne bırakılırdı. Uzun ve ateşli öpüşme sahnelerine genç seyirciler “iyi muzzz” sloganı ile eşlik ederlerdi.
Yağmurlu günlerde sinema açılmaz, seyir esnasına yağmur bastırırsa paralar iade edilirdi. Tabii gişeciler ıslanan insanları bezdirip, taleplerinden caydırmak için ödemeyi olabildiğince ağırdan alırlardı.
1950 yılında Bulgaristan göçmenlerinin iskân edildiği Hürriyet Mahallesini banyolar için Çekirgeye gelmiş bir Adanalı zengin ziyaret etmiş. “Cami” cevabı beklentisi ile “bir eksiğiniz var mı” sorusuna “yazlık sinema” cevabını alınca çok bozularak ayrılmış.
Yine çocukluğumdan anımsadığım bir söylenti de; 1950’li yıllarda iki uyanık(!) Anadolu köylerini dolaşıp “Bu makine yumurta ile çalışır” deyip adam başına topladıkları yumurtaları jeepin arkasındaki sandığa doldurur, jeneratörden aldıkları elektrik ile bir ahırlarda, bez perdede film gösterisi yapıyorlarmış. En heyecanlı yerde gösteriyi kesip “yumurta bitti, haydi beşer tane daha getirin” diyerek. Paranın bulunmadığı ama en azından komşunun folluğunda her zaman bol yumurta bulunabilecek bir ortamda...
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Vefa
16.06.2018 21:53
Gelişim rüzgârları her şey gibi şehirlerde kasabalarda çarşıların da görünümünü, düzenini değiştirdi. Çocukluğumda önlerinden geçerken çalışmalarını merak ve âlaka ile izlediğim mesleklerin, dükkânların, zanaatkârların bir çoğu yok oldular. Kalanlar ya makineleşmiş üretim şekilleri ve zamana uygula
Televizyonun esiri olmadan evvel gecelerimizi renklendiren mekânlardı sinemalar; tabii kış gecelerini. Yaz geceleri mi? Şimdi sadece yazlık kasabalarında kalan Bahçe Sinemaları vardı.
Kırk elli yıl evvel Bursa’da ona yakın yazlık sinema anımsıyorum; Mahfel’in arkasındaki şimdiki oto-park karşısın
Şimdi her yerde dondurma var, yaz ve kış; market dolaplarında, bakkallarda, yemişçilerde, her köşe başında. Her mekânda uydurma Maraş kıyafetli satıcıların shov’ları eşliğinde. Ama dondurmacı yok. Yakın zamana kadar dondurmacılar vardı: Koyun sütünün başlaması ile mevsimi açan; isim yapmış dükkâ
Mart ayının sekizi Dünya Kadınlar günü. Kutlanılan günler ve haftalar o kadar çok oldu ki sanırım yeni bir kutlama için boş gün kalmadı.
Kadınlar Gününün geçmişi 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasında
Yarım asırda neler değişmedi ki? Tabii Eczaneler de.
İçlerinden küçücük testereler çıkan ampul ve damla ilaçlar kutuları dışında, kutulu hazır ilâç (müstahzar denilirdi) çok azdı, duvarlardaki kısıtlı raflarda. Kapaklı teneke kutularda, metal tüplerde ya da üzerine pamuk tıkılmış küçük şişelerd
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ekometre
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yavuz Bubik
Yazlık sinema
Televizyonun esiri olmadan evvel gecelerimizi renklendiren mekânlardı sinemalar; tabii kış gecelerini. Yaz geceleri mi? Şimdi sadece yazlık kasabalarında kalan Bahçe Sinemaları vardı.
Kırk elli yıl evvel Bursa’da ona yakın yazlık sinema anımsıyorum; Mahfel’in arkasındaki şimdiki oto-park karşısında, Devrengeç Suyu ile Irgandı Köprüsü arasında, Heykel karşısı Ziraat Bankası aralığında, Cumhuriyet Caddesi Türk Japon fabrikası (Gökçen Han) bahçesinde, aynı doğrultuda İvaz Paşa Çarşısı’nın önünde, Tophanenin altındaki sıra dükkânların üst katında, Altıparmak Caddesi kuzey yakasının ortasında, daha sonraları Kültür park içinde, Hürriyet Mahallesi’nde galiba bir de Yıldırım’da.
Bedavacılardan sakınmak için etrafı yüksek, tuğla duvarlarla çevrilmiş, üzerlerine küçük pencereli branda bezleri ile ek yapılmış, ama yine de civarlarındaki yüksek komşu evlerin görüş açılarını kapatamamış arsalarda havaların ısınması ile açılırlardı. Gece yarısına kadar yüksek açılmış hoparlör sesinden, üç dört gün boyunca aynı filmleri izlemekten, her gece mahalle komşularını ağırlamaktan rahatsız olsalar da çok şikâyetçi olmazdı semt sakinleri.
Yükseltilerek perde haline getirilmiş duvar her yaz yeniden beyaz, dört kenarı kalın çerçeve şeklinde siyah boyanır, zemin beton ise kıştan kalan çatlaklar onarılır, değilse çakıl taşları ile düzlenirdi. Kışın toplanmış basit, tahta sandalyeler çıtalar, galvaniz tellerle onarlık guruplar halinde bir birine bağlanıp sıralanırdı. Fevkalade rahatsız bu oturma düzeni için seyirciler ya koltuk altlarında şilte taşır ya da sinemacı çocuklardan “cici minder” kiralarlardı; basmadan dikilip artık pamukları ezilmiş, yassılmış ve kirli.
Yerler numarasızdı, bilet fiyatları çok ucuz olurdu. Aileler çocukları ile veya kadınlar tek başlarına gelirler, bazı sinemalarda aile sıraları ayrılır, bu kısma yalnız erkekler oturtulmazdı. Bebekler sıra yanlarında arabaları içinde uyur, bebekli anneler, küçük yaştaki çocuklar için kış aylarında mümkün olamayacak bir imkân doğardı. Seyir esnasında gazoz, meşrubat, yemiş satılır, tiryakiler devamlı sigara içebilmekten çok mutlu olurlardı. Kültür Park’taki sinema arka kesimde masa düzeni kumuştu. Basma örtülü masanın etrafında daha rahat, tahta koltuklarda oturur, semaverle çay isteyebilirdiniz, tabii daha yüksek bedelle.
Ses düzeni kaliteli olmazdı ama sterio yayını tanımayan kulaklarımız çok da rahatsızlık duymazdı. Film sık sık kopar, kömür elektrotlu makinelerde ark zayıflar, perde flulaşırdı. O zaman makinist toplu ıslık sesi ile uyarılır, bazen filmin tutuşması ile perdede yalazı gölgeleri oluşurdu.
Genelde eski filmler gösteriye girerdi. Birkaç yıl evvel izlediklerimizi tekrar tekrar görmekten hiç şikâyetçi olmazdık. Sansür kurulu açık sahnelere izin vermezdi. Eğer bir yatak sahnesi gerekiyorsa, karyolanın altında yan yana kadın ve erkek terliklerinin gösterilmesi veya bir tecavüz sahnesinin ileri aşamasında kırılan bir testi, akan bir su görüntüsü ile olay seyircinin hayal gücüne bırakılırdı. Uzun ve ateşli öpüşme sahnelerine genç seyirciler “iyi muzzz” sloganı ile eşlik ederlerdi.
Yağmurlu günlerde sinema açılmaz, seyir esnasına yağmur bastırırsa paralar iade edilirdi. Tabii gişeciler ıslanan insanları bezdirip, taleplerinden caydırmak için ödemeyi olabildiğince ağırdan alırlardı.
1950 yılında Bulgaristan göçmenlerinin iskân edildiği Hürriyet Mahallesini banyolar için Çekirgeye gelmiş bir Adanalı zengin ziyaret etmiş. “Cami” cevabı beklentisi ile “bir eksiğiniz var mı” sorusuna “yazlık sinema” cevabını alınca çok bozularak ayrılmış.
Yine çocukluğumdan anımsadığım bir söylenti de; 1950’li yıllarda iki uyanık(!) Anadolu köylerini dolaşıp “Bu makine yumurta ile çalışır” deyip adam başına topladıkları yumurtaları jeepin arkasındaki sandığa doldurur, jeneratörden aldıkları elektrik ile bir ahırlarda, bez perdede film gösterisi yapıyorlarmış. En heyecanlı yerde gösteriyi kesip “yumurta bitti, haydi beşer tane daha getirin” diyerek. Paranın bulunmadığı ama en azından komşunun folluğunda her zaman bol yumurta bulunabilecek bir ortamda...
Vefa
16.06.2018 21:53Gelişim rüzgârları her şey gibi şehirlerde kasabalarda çarşıların da görünümünü, düzenini değiştirdi. Çocukluğumda önlerinden geçerken çalışmalarını merak ve âlaka ile izlediğim mesleklerin, dükkânların, zanaatkârların bir çoğu yok oldular. Kalanlar ya makineleşmiş üretim şekilleri ve zamana uygula
Yazlık sinema
15.05.2018 23:03Televizyonun esiri olmadan evvel gecelerimizi renklendiren mekânlardı sinemalar; tabii kış gecelerini. Yaz geceleri mi? Şimdi sadece yazlık kasabalarında kalan Bahçe Sinemaları vardı. Kırk elli yıl evvel Bursa’da ona yakın yazlık sinema anımsıyorum; Mahfel’in arkasındaki şimdiki oto-park karşısın
Dondurmacı
12.04.2018 22:05Şimdi her yerde dondurma var, yaz ve kış; market dolaplarında, bakkallarda, yemişçilerde, her köşe başında. Her mekânda uydurma Maraş kıyafetli satıcıların shov’ları eşliğinde. Ama dondurmacı yok. Yakın zamana kadar dondurmacılar vardı: Koyun sütünün başlaması ile mevsimi açan; isim yapmış dükkâ
Kadınlar Günü
15.03.2018 12:40Mart ayının sekizi Dünya Kadınlar günü. Kutlanılan günler ve haftalar o kadar çok oldu ki sanırım yeni bir kutlama için boş gün kalmadı. Kadınlar Gününün geçmişi 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasında
Eczane
09.02.2018 23:23Yarım asırda neler değişmedi ki? Tabii Eczaneler de. İçlerinden küçücük testereler çıkan ampul ve damla ilaçlar kutuları dışında, kutulu hazır ilâç (müstahzar denilirdi) çok azdı, duvarlardaki kısıtlı raflarda. Kapaklı teneke kutularda, metal tüplerde ya da üzerine pamuk tıkılmış küçük şişelerd