Şimdi her yerde dondurma var, yaz ve kış; market dolaplarında, bakkallarda, yemişçilerde, her köşe başında. Her mekânda uydurma Maraş kıyafetli satıcıların shov’ları eşliğinde. Ama dondurmacı yok. Yakın zamana kadar dondurmacılar vardı: Koyun sütünün başlaması ile mevsimi açan; isim yapmış dükkânlar, belirli köşelerde tezgâh açanlar... Bursa’da kendine has tadı ile Dondurmacı Şaban (Sirkeci) vardı. Ve ulaşılmaz lezzetteki vişneli dondurmasıyla Mavi Köşe, bisiklet tekerlekli arabası, tertemiz beyaz kıyafeti ile uzun çarşı boyunca gezen Dondurmacı Ahmet. Çarşıları, mahalleleri, pazar yerlerini, köyleri dolaşan, sırıklı, arabalı, bisikletli, motosikletli, hâttâ eşekli seyyarlar. Bu esnaf kesimi her sabah dondurmasını kendi yapar, kendi satardı, meşhur olanların dondurması öğlen saatlerine kalmadan tükenirdi. Tenekeler içinde servis edilen sanayi tipi dondurmalar yoktu. Dondurmacılara sunulan tenekelenmiş meyve konsantreleri de. Meyveli dondurma meyvelerin en iyi olduğu dönemde ancak bir, iki çeşit bulunurdu; ya küçük boy ayrı kaplarında ya da sütlü dondurma kabının bir kenarında. Mevsim önce çilekle başlardı. Sonrası kara dutlu, vişneli, kayısılı, şeftalili ve kavunlu. Meyvenin olmadığı zamanlar limonlu dondurma değişmez garnitürdü.
Mahallelere sırıklı dondurmacılar gelirdi. Bu sırıklar mahalle çeşmelerinden her iki yanına su tenekeleri veya güğümler asılan, seyyar yoğurtçulara da tezgâh olan aparatlardı. Omzunda, boyun kısmı özel yastığı ile desteklenmiş iki metre uzunluğunda bir sırık. Bir tarafında üzeri havlularla sarmalanmış tahta fıçı içersindeki tuz ile sıkıştırılmış kar korumasındaki derin dondurma kabı. Üzeri genellikle çiçekli porselen bir tabakla kapatılmış ve en üstte yine temiz bir havlu. Sırığın diğer tarafında bir gaz tenekesinden biraz büyük boyutunda, dört tarafı camlı bir tahta dolap; raflarına renkli dondurma külahları dizilmiş. Ardında her yaştan çocuk ordusu. Parasız çocukları şeytan külahına konmuş ufacık bir parça dondurma ile gönülleyen peştamallı, babacan dondurmacı.
Üzeri tenteli arabalı dondurmacılarda külahtan başka metalden kadeh biçimi dondurma kapları da dizili olurdu. Tekerlek yanında küçük musluklu, asma su deposu. Beyaz peştamallı ustaya genelde aynı kıyafete bürünmüş küçük çırağı veya kendi oğlu eşlik ederdi. Yokuş mahallelerde bu arabayı itme şerefine talip gönüllü çocuklar her zaman vardı; bir parça dondurma ile ödüllendirilmeyi uman.
Pazar yerleri ve panayırlarda Su Dondurması diye isimlendirilen ve daha ucuza, az sütlü bir dondurma çeşidi satılırdı. Yan yana dizili satıcıları müşteri celp etmek için kaşıkla köpürttükleri bu dondurmayı metal kadehlere yüksek bir kule yaparak sunardı alıcılarına. Dükkânlarda ise porsiyon hesabı değil gramla servis edilirdi dondurma.
“Dondurmacı top attı, bin kuruş borca battı.
Cici cici hanımlara, sevdalı beylere,
Parasını almadan tattırmam.
Alâ kaymaklı dondurmam. “
Dondurmacılar bir dönem İstanbul kantolarına konu bile olmuşlardı. Çocukluğumuzun mahalle peyzajında yaz günlerinin değişmez figürleri idiler. Onlar da yok olup gittiler, bir çokları gibi. Şimdi sadece nostaljik animasyonlarda dekor olarak kullanılan Macuncular gibi. Okul kapılarına dizilen iğde, vişne kurusu, koz helva, leblebi tozu (Kavut) satıcıları gibi. Hani şimdiki neslin hiç tanışmadığı, bir ağız dolusunu ıslatmadan arkadaşınıza püskürttüğünüz leblebi tozu... İstasyonlarda otobüs garajlarında kâğıt fişeklere doldurulup mâniler eşliğinde satış yapan Nane Şekerciler gibi, önemli sosyal olaylar, cinayetler, kazalar ardından destan yazıp, il il dolaşarak ve özel bestesi ile okuyarak satan Destancılar gibi.
Bir çokları gibi ...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yavuz Bubik
Dondurmacı
Şimdi her yerde dondurma var, yaz ve kış; market dolaplarında, bakkallarda, yemişçilerde, her köşe başında. Her mekânda uydurma Maraş kıyafetli satıcıların shov’ları eşliğinde. Ama dondurmacı yok. Yakın zamana kadar dondurmacılar vardı: Koyun sütünün başlaması ile mevsimi açan; isim yapmış dükkânlar, belirli köşelerde tezgâh açanlar... Bursa’da kendine has tadı ile Dondurmacı Şaban (Sirkeci) vardı. Ve ulaşılmaz lezzetteki vişneli dondurmasıyla Mavi Köşe, bisiklet tekerlekli arabası, tertemiz beyaz kıyafeti ile uzun çarşı boyunca gezen Dondurmacı Ahmet. Çarşıları, mahalleleri, pazar yerlerini, köyleri dolaşan, sırıklı, arabalı, bisikletli, motosikletli, hâttâ eşekli seyyarlar. Bu esnaf kesimi her sabah dondurmasını kendi yapar, kendi satardı, meşhur olanların dondurması öğlen saatlerine kalmadan tükenirdi. Tenekeler içinde servis edilen sanayi tipi dondurmalar yoktu. Dondurmacılara sunulan tenekelenmiş meyve konsantreleri de. Meyveli dondurma meyvelerin en iyi olduğu dönemde ancak bir, iki çeşit bulunurdu; ya küçük boy ayrı kaplarında ya da sütlü dondurma kabının bir kenarında. Mevsim önce çilekle başlardı. Sonrası kara dutlu, vişneli, kayısılı, şeftalili ve kavunlu. Meyvenin olmadığı zamanlar limonlu dondurma değişmez garnitürdü.
Mahallelere sırıklı dondurmacılar gelirdi. Bu sırıklar mahalle çeşmelerinden her iki yanına su tenekeleri veya güğümler asılan, seyyar yoğurtçulara da tezgâh olan aparatlardı. Omzunda, boyun kısmı özel yastığı ile desteklenmiş iki metre uzunluğunda bir sırık. Bir tarafında üzeri havlularla sarmalanmış tahta fıçı içersindeki tuz ile sıkıştırılmış kar korumasındaki derin dondurma kabı. Üzeri genellikle çiçekli porselen bir tabakla kapatılmış ve en üstte yine temiz bir havlu. Sırığın diğer tarafında bir gaz tenekesinden biraz büyük boyutunda, dört tarafı camlı bir tahta dolap; raflarına renkli dondurma külahları dizilmiş. Ardında her yaştan çocuk ordusu. Parasız çocukları şeytan külahına konmuş ufacık bir parça dondurma ile gönülleyen peştamallı, babacan dondurmacı.
Üzeri tenteli arabalı dondurmacılarda külahtan başka metalden kadeh biçimi dondurma kapları da dizili olurdu. Tekerlek yanında küçük musluklu, asma su deposu. Beyaz peştamallı ustaya genelde aynı kıyafete bürünmüş küçük çırağı veya kendi oğlu eşlik ederdi. Yokuş mahallelerde bu arabayı itme şerefine talip gönüllü çocuklar her zaman vardı; bir parça dondurma ile ödüllendirilmeyi uman.
Pazar yerleri ve panayırlarda Su Dondurması diye isimlendirilen ve daha ucuza, az sütlü bir dondurma çeşidi satılırdı. Yan yana dizili satıcıları müşteri celp etmek için kaşıkla köpürttükleri bu dondurmayı metal kadehlere yüksek bir kule yaparak sunardı alıcılarına. Dükkânlarda ise porsiyon hesabı değil gramla servis edilirdi dondurma.
“Dondurmacı top attı, bin kuruş borca battı.
Cici cici hanımlara, sevdalı beylere,
Parasını almadan tattırmam.
Alâ kaymaklı dondurmam. “
Dondurmacılar bir dönem İstanbul kantolarına konu bile olmuşlardı. Çocukluğumuzun mahalle peyzajında yaz günlerinin değişmez figürleri idiler. Onlar da yok olup gittiler, bir çokları gibi. Şimdi sadece nostaljik animasyonlarda dekor olarak kullanılan Macuncular gibi. Okul kapılarına dizilen iğde, vişne kurusu, koz helva, leblebi tozu (Kavut) satıcıları gibi. Hani şimdiki neslin hiç tanışmadığı, bir ağız dolusunu ıslatmadan arkadaşınıza püskürttüğünüz leblebi tozu... İstasyonlarda otobüs garajlarında kâğıt fişeklere doldurulup mâniler eşliğinde satış yapan Nane Şekerciler gibi, önemli sosyal olaylar, cinayetler, kazalar ardından destan yazıp, il il dolaşarak ve özel bestesi ile okuyarak satan Destancılar gibi.
Bir çokları gibi ...