Bilgi kırıntıları lego parçaları gibidir. Eğer biliyor ve uygulamayı becerebiliyor isek aynı parçayı uygun şekilde kullanarak pek çok farklı oyuncak yapabildiğimiz gibi, aynı bilgiyi kullanarak da pek çok soruna çözüm bulabiliriz.
Bu bilgi parçalarından birisi de İtalyan iktisatçı Vilfredo Pareto’nun (1848-1923) meşhur ilkesidir. Pareto, İtalya’daki arazi sahiplerinin %20’sinin toplam arazinin %80’ine sahip olduğu verisinden yola çıkarak bu bilgiyi ekonomi ile ilgili pek çok alanda geliştirmiş.
“Nüfusun %20’si milli gelirin %80’ini alır”.
“Gider kalemlerinin %20’si toplam giderlerin %80’ini oluşturur.”
“Gelir kalemlerinin %20’si toplam gelirlerin %80’ini teşkil eder.”
Tabi muz cumhuriyetlerinde milli gelirin paylaşım oranının %5-%95’lere geldiği dahi görülebilmekte. Elbette burada konu rakamın kendisi değil, paylaşımdaki dengesizlik.
Daha sonra bakılmış ki bu dengesizlik başka konularda da aynen geçerli.
Örneğin, satış elemanlarının %20’si toplam satışların %80’ini gerçekleştiriyor. Buradan yola çıkılarak satış, pazarlama ve satış yönetimi eğitimleri geliştirilmekte. Başarılı yöneticiler, ürünlerinin daha fazla satılabilmesi için, hangi ürün özelliklerine, hangi satış elemanlarına veya hangi müşteri gruplarına daha fazla zaman ve enerji harcamaları gerektiğini buna göre belirliyorlar.
Öte yandan, iş sonuçlarının %80’inin yapılması gerektiği düşünülen işlerin %20’si ile elde edildiği de bir gerçek. Bu nedenle zamanını iyi yönetmeyi hedefleyen başarılı yöneticiler önce acil ve önemli işleri belirleyip bu konulara odaklanıyorlar. “Zaman Yönetimi” kavramı da buradan çıkıyor.
Zaten başarılı yönetim dediğimiz, minimum kaynak ile maksimum sürdürülebilir faydayı sağlamak değil mi? İyi ve kötü yönetici arasındaki fark da böyle belirleniyor. Azami çözümü elde etmek için iş bilir liyakatli yöneticiler sorunların nedenlerini en fazla etkisi olandan en düşük etkiliye doğru sıralıyor ve nereden başlayacaklarını, enerji ve zamanlarını nelere harcayacaklarını buna göre belirliyorlar. Aksi, yani sonuca en az etkili konular ile ilgilenmek de güzel Türkçemizde “Dostlar alışverişte görsün!” sözü ile ifade ediliyor.
Tabiat Ana, kendisine zarar veren insana karşı isyana başladı. İklim değişiyor. Marmara’da müsilaj denilen bir sorunumuz var. Belli ki bu problem sadece Marmara ile kalmayacak.
Uzmanlar müsilajın kaynağını deniz kirliliğine bağlıyorlar.
İyi ki ülkemizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız var. Gerçi bakanlık konularından birisi doğanın dengesini bozuyor, diğeri de onarıyor gibi görünse de, iyi yöneticiler dengeyi çok iyi kurabilirler diye umuyorum.
Aynı bakanlık “Su” broşüründe denizlerin kirlenmesine neden olan faktörleri şöyle sıralıyor:
Deniz kıyısında bulunan kent merkezleri ve sanayi tesislerinden çıkan ve arıtılmadan denize boşaltılan atıklar.
Tarımsal alanlarda, erozyon sonucu akarsularla denize karışan toprak ve diğer kirleticiler. (Tarım alanlarından her yıl önemli miktarlarda toprak, erozyon yoluyla denizlere taşınmaktadır. Denizlere sadece toprak değil tarımsal faaliyetler sonucu akarsulara karışan pestisit ve gübre gibi kimyasal atıklar da taşınmaktadır.)
Denizlerde kurulmuş bulunan platform ve boru hatlarından oluşan sızıntılar.
Gemiler ve diğer deniz araçlarından oluşan kirlilik (petrol yağ atıkları, zehirli sıvılar, pis sular, çöpler vb.)
Pareto ilkesi örneğin İstanbul’un arıtma tesislerinde de geçerli. İSKİ’nin internet sitesindeki verilere göre, İstanbul’daki atık su arıtma tesislerinin %10’u (ön arıtma tesisleri), toplam atık suyun %71’ini (günde 4 milyon ton) kabasını alıp Marmara’nın dibine veriyor.
Pek çok sahil kentinde kabasını dahi almıyorlar ki, bakanlık verilerine göre deniz kirliliğinin %90’ına karasal atıklar sebep olmakta.
Organik atıkların zararı çok az, deniz canlıları onlarla besleniyor. Ama ya kimyasallar?
Denizlerimizin durumu bu iken Çevre Bakanlığımız zamanının ve enerjisinin belki %90’ını 0-400 gross ton arasındaki, uluslararası anlaşmalarda (MARPOL) söz konusu dahi edilmeyen ve deniz kirliliğindeki etkisi on bindelerle yüz bindelerle ifade edilen gemi ve teknelerle mücadeleye ayırıyor.
Başarılı ve liyakatli olması beklenen yöneticilerin bu verimlilik tercihleri ile bakalım zaman daha neler gösterecek?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
İtlaf
20.05.2025 11:00
Yazılarımı izleyen çok eski bir dostum, söylemek istediklerimi neden doğrudan doğruya dile getirmediğimi soruyor. Ben de konuştuğumuz her seferde yazılarımı okuyan ender sayıda kişilerin son derece akıllı olduklarını ve bir bulmaca çözer gibi uğraşmayı sevdiklerini, böylece güzel, keyifli bir süreç
Yıllar önce satış eğitimleri vermek için çalışmalar yaparken Brian Tracy’nin “ters paranoyak olmak” kavramı çok ilgimi çekmişti. Hiç unutmuyorum. “Paranoyak kişi dünyanın kendisinin kötülüğü için entrikalar peşinde olduğunu düşünür, ama ters paranoyak dünyadaki herkesin onun gelişimine katkı sağlam
“Kanunlar düzgün uygulanmaz ise orman kanunları geçerli olur” derler. Doğru söz. Aylardır yazılarımda halkın zekasını küçümseyerek küçük hilelerle ceplerinden para çalan kurumlardan bahsediyorum. Hep de soruyorum, “bunlar sadece benim başıma mı geliyor?”. Sanırım ben haklarımı korumaya özen gösterd
Sanal arkadaşım Büdü Kirpik’in bir arkadaşının başına gelmiş. Geçen yıl Ocak ayında 15.400 TL emekli maaşı alırken 15.000 TL ile bir ev kiralamışlar. Adam bankaya otomatik ödeme talimatı vermiş. Kirası maaşından ödeniyormuş. Bu yıl Ocak ayında emekli maaşı olarak ona 22.400 lira vermişler, aynı k
Yazıma başlarken 2025’in hiç değilse 2024’ten daha iyi olmasını umutsuzca diliyor, tüm emekli ve çalışanlara geçmiş olsun diyorum.
Emekli maaşları ve asgari ücret ile ilgili olarak Temmuz ve Ağustos 2023 (2024 değil) yazılarımı okumuş olanlar bütün bunların ön görülebilir olduğunu anlayacaklard
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ekometre
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yüce Uyanık
Verimlilik ve Müsilaj
Bilgi kırıntıları lego parçaları gibidir. Eğer biliyor ve uygulamayı becerebiliyor isek aynı parçayı uygun şekilde kullanarak pek çok farklı oyuncak yapabildiğimiz gibi, aynı bilgiyi kullanarak da pek çok soruna çözüm bulabiliriz.
Bu bilgi parçalarından birisi de İtalyan iktisatçı Vilfredo Pareto’nun (1848-1923) meşhur ilkesidir. Pareto, İtalya’daki arazi sahiplerinin %20’sinin toplam arazinin %80’ine sahip olduğu verisinden yola çıkarak bu bilgiyi ekonomi ile ilgili pek çok alanda geliştirmiş.
“Nüfusun %20’si milli gelirin %80’ini alır”. “Gider kalemlerinin %20’si toplam giderlerin %80’ini oluşturur.” “Gelir kalemlerinin %20’si toplam gelirlerin %80’ini teşkil eder.”Tabi muz cumhuriyetlerinde milli gelirin paylaşım oranının %5-%95’lere geldiği dahi görülebilmekte. Elbette burada konu rakamın kendisi değil, paylaşımdaki dengesizlik.
Daha sonra bakılmış ki bu dengesizlik başka konularda da aynen geçerli.
Örneğin, satış elemanlarının %20’si toplam satışların %80’ini gerçekleştiriyor. Buradan yola çıkılarak satış, pazarlama ve satış yönetimi eğitimleri geliştirilmekte. Başarılı yöneticiler, ürünlerinin daha fazla satılabilmesi için, hangi ürün özelliklerine, hangi satış elemanlarına veya hangi müşteri gruplarına daha fazla zaman ve enerji harcamaları gerektiğini buna göre belirliyorlar.
Öte yandan, iş sonuçlarının %80’inin yapılması gerektiği düşünülen işlerin %20’si ile elde edildiği de bir gerçek. Bu nedenle zamanını iyi yönetmeyi hedefleyen başarılı yöneticiler önce acil ve önemli işleri belirleyip bu konulara odaklanıyorlar. “Zaman Yönetimi” kavramı da buradan çıkıyor.
Zaten başarılı yönetim dediğimiz, minimum kaynak ile maksimum sürdürülebilir faydayı sağlamak değil mi? İyi ve kötü yönetici arasındaki fark da böyle belirleniyor. Azami çözümü elde etmek için iş bilir liyakatli yöneticiler sorunların nedenlerini en fazla etkisi olandan en düşük etkiliye doğru sıralıyor ve nereden başlayacaklarını, enerji ve zamanlarını nelere harcayacaklarını buna göre belirliyorlar. Aksi, yani sonuca en az etkili konular ile ilgilenmek de güzel Türkçemizde “Dostlar alışverişte görsün!” sözü ile ifade ediliyor.
Tabiat Ana, kendisine zarar veren insana karşı isyana başladı. İklim değişiyor. Marmara’da müsilaj denilen bir sorunumuz var. Belli ki bu problem sadece Marmara ile kalmayacak.
Uzmanlar müsilajın kaynağını deniz kirliliğine bağlıyorlar.
İyi ki ülkemizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız var. Gerçi bakanlık konularından birisi doğanın dengesini bozuyor, diğeri de onarıyor gibi görünse de, iyi yöneticiler dengeyi çok iyi kurabilirler diye umuyorum.
Aynı bakanlık “Su” broşüründe denizlerin kirlenmesine neden olan faktörleri şöyle sıralıyor:
Deniz kıyısında bulunan kent merkezleri ve sanayi tesislerinden çıkan ve arıtılmadan denize boşaltılan atıklar. Tarımsal alanlarda, erozyon sonucu akarsularla denize karışan toprak ve diğer kirleticiler. (Tarım alanlarından her yıl önemli miktarlarda toprak, erozyon yoluyla denizlere taşınmaktadır. Denizlere sadece toprak değil tarımsal faaliyetler sonucu akarsulara karışan pestisit ve gübre gibi kimyasal atıklar da taşınmaktadır.) Denizlerde kurulmuş bulunan platform ve boru hatlarından oluşan sızıntılar. Gemiler ve diğer deniz araçlarından oluşan kirlilik (petrol yağ atıkları, zehirli sıvılar, pis sular, çöpler vb.)Pareto ilkesi örneğin İstanbul’un arıtma tesislerinde de geçerli. İSKİ’nin internet sitesindeki verilere göre, İstanbul’daki atık su arıtma tesislerinin %10’u (ön arıtma tesisleri), toplam atık suyun %71’ini (günde 4 milyon ton) kabasını alıp Marmara’nın dibine veriyor.
Pek çok sahil kentinde kabasını dahi almıyorlar ki, bakanlık verilerine göre deniz kirliliğinin %90’ına karasal atıklar sebep olmakta.
Organik atıkların zararı çok az, deniz canlıları onlarla besleniyor. Ama ya kimyasallar?
Denizlerimizin durumu bu iken Çevre Bakanlığımız zamanının ve enerjisinin belki %90’ını 0-400 gross ton arasındaki, uluslararası anlaşmalarda (MARPOL) söz konusu dahi edilmeyen ve deniz kirliliğindeki etkisi on bindelerle yüz bindelerle ifade edilen gemi ve teknelerle mücadeleye ayırıyor.
Başarılı ve liyakatli olması beklenen yöneticilerin bu verimlilik tercihleri ile bakalım zaman daha neler gösterecek?
İtlaf
20.05.2025 11:00Yazılarımı izleyen çok eski bir dostum, söylemek istediklerimi neden doğrudan doğruya dile getirmediğimi soruyor. Ben de konuştuğumuz her seferde yazılarımı okuyan ender sayıda kişilerin son derece akıllı olduklarını ve bir bulmaca çözer gibi uğraşmayı sevdiklerini, böylece güzel, keyifli bir süreç
Ters Paranoya
15.04.2025 12:50Yıllar önce satış eğitimleri vermek için çalışmalar yaparken Brian Tracy’nin “ters paranoyak olmak” kavramı çok ilgimi çekmişti. Hiç unutmuyorum. “Paranoyak kişi dünyanın kendisinin kötülüğü için entrikalar peşinde olduğunu düşünür, ama ters paranoyak dünyadaki herkesin onun gelişimine katkı sağlam
Bizde böyle, yerse!
19.03.2025 10:45“Kanunlar düzgün uygulanmaz ise orman kanunları geçerli olur” derler. Doğru söz. Aylardır yazılarımda halkın zekasını küçümseyerek küçük hilelerle ceplerinden para çalan kurumlardan bahsediyorum. Hep de soruyorum, “bunlar sadece benim başıma mı geliyor?”. Sanırım ben haklarımı korumaya özen gösterd
Polyanna
17.02.2025 12:20Sanal arkadaşım Büdü Kirpik’in bir arkadaşının başına gelmiş. Geçen yıl Ocak ayında 15.400 TL emekli maaşı alırken 15.000 TL ile bir ev kiralamışlar. Adam bankaya otomatik ödeme talimatı vermiş. Kirası maaşından ödeniyormuş. Bu yıl Ocak ayında emekli maaşı olarak ona 22.400 lira vermişler, aynı k
Modern insan
18.01.2025 13:19Yazıma başlarken 2025’in hiç değilse 2024’ten daha iyi olmasını umutsuzca diliyor, tüm emekli ve çalışanlara geçmiş olsun diyorum. Emekli maaşları ve asgari ücret ile ilgili olarak Temmuz ve Ağustos 2023 (2024 değil) yazılarımı okumuş olanlar bütün bunların ön görülebilir olduğunu anlayacaklard