SON DAKİKA
Hava Durumu

İtlaf

Yazının Giriş Tarihi: 20.05.2025 11:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.05.2025 11:00

Yazılarımı izleyen çok eski bir dostum, söylemek istediklerimi neden doğrudan doğruya dile getirmediğimi soruyor. Ben de konuştuğumuz her seferde yazılarımı okuyan ender sayıda kişilerin son derece akıllı olduklarını ve bir bulmaca çözer gibi uğraşmayı sevdiklerini, böylece güzel, keyifli bir süreç yaşandığını söylüyorum. Bu cevap tabi ironik sayılabilecek içerikteki yazılarımın göreceli olarak neden bu kadar (az veya çok olduğunu sizlere bırakıyorum, ben ölçmüyorum) okunduğunu da açıklıyor. Bu arada çok uzun zamandır kehanet gibi yazmış olduğum şeylerin teker teker gerçekleşmesi de beni ziyadesiyle üzüyor.

Atanmışlar tarafından, seçilmiş milletvekillerine ve “gazetecilere” gönderildiği gibi, henüz bana bir talimat gelmediği için bu ay da arzu ettiğim bir konuda arzu ettiğim şekilde yazıyor olacağım.

Bu ay keyifli bir konu ile başlamak istiyorum. ABD Başkanı Trump ve İtalya başbakanı Meloni’nin cumhurbaşkanımızı övmeleri pek çoğumuzu çok sevindirdi. Hele Sn. Trump’ın “Erdoğan adındaki bir adamla harika bir ilişkim var. Hiç duydunuz mu adını? Medyanın sinirleneceğini biliyorum, ‘Erdoğan’ı seviyormuş’ diyecekler, ama Erdoğan’ı seviyorum, o da beni seviyor. Hiç sorunumuz olmadı ve az şey atlatmadık kendisiyle. Ve hiç sorun yaşamadık. Her zaman… (Rahip Brunson vakasına* gönderme yaparak) Hatırlarsanız rahibimizi geri aldık Türkiye’den. Büyük olaydı o zamanlar. (Netanyahu’yu kastederek) Başbakana da söyledim, ‘Türkiye’yle aranızda bir sorun varsa ben halledebilirim’ dedim. Dediğim gibi Türkiye’yle ve lideriyle çok çok iyi bir ilişkim var. Dolayısıyla bir sorun olacağını hiç sanmıyorum.” sözleri özellikle Suriye, Büyük Ortadoğu Projesi ve Gazze’de zulüm gören Filistinlilerin oradan tehcirlerinden sonra nereye gidebilecekleri hakkında İsrail’in yaşama ihtimali olan sorunların ne kadar kolay çözülebileceğine dair önemli ipuçları veriyor. Ruhumuz okşandı.

Aradan çok geçmeden TRT Haber’in aktardığına göre İtalya başbakanı Sn. Meloni, “Türkiye ile birlikte attığımız adımlar sayesinde Türkiye üzerinden gelen sığınmacı sayısı sıfırlandı,” açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “Önümüzdeki dönemde düzensiz göçle mücadele alanında İtalya ile iş birliğimizi sürdüreceğiz,” dedi. Ülkesine bir tek düzensiz göçmen gelmeyeceği sözü vererek seçilen İtalya başbakanının bizi bu konuda taktir etmesi ruhumuzu okşadı. Bir yandan dünyanın lideri olup herkesi titreten yöneticilerimizin İtalya başbakanı tarafından biraz daha taktir edildiğini düşündük, diğer taraftan da kapılarımızı biraz daha açtıktan sonra gelecek olan göçmenler sayesinde iş olanaklarımızın ne kadar artacağına, gençlerimizin çok daha yüksek ücretlerle işler bulacağına, milli gelirin çok daha fazla kişi ile paylaşılacağına (en azından düşünmeyi bir kenara bırakmış bir kesim tarafından) sevindik.

Aylarca burada dış borçlar dedim durdum. Dış borçlarımız 500 milyar doları aşmıştı. “Kayyım bakan çalışan ve emeklilerin boğazına basıp TCMB rezervlerini artıracak, borç azaltılacak” demiştim. Dediğim biraz doğru da çıkmaktaydı ama bir hafta içerisinde “itlaf” nedeniyle 50 küsür milyar dolarlık rezerv yok oldu gitti. Bir bakış açısı ile itlaf edilecek daha çok kişi var ve çıkabilir. (İtlaf (telef etme, hayvanları toplu olarak öldürme) ve telef kelimelerinin insanlar için kullanılması çok çok kısa bir süre önce başladı. Demek ki kimilerine göre doğru kullanılmış deyip devam edelim). “Kişisel beka uğruna halkın ve devletin parası feda olsun” yaklaşımı ile daha çok para harcanır, sorun değil. Bu emekli ve çalışan kesimi (biraz daha genişleterek halkın yüzde 95’i diyelim), refahı ve misafirperverliği ile artarak gelen ve belli ki gelecek olan mültecilerin de eklenmesi ile iyice bölünecek, doların düşük tutulması ile yerlerde sürünen ama yine de şimdilik yüksek görünen milli geliri paylaşır, gerekirse yönetenlerin itibarından ve ihtişamından tasarruf etmemek için taş yer. Yemek istemezse, hele istemediğini açık ederse de kendisi bilir. İtlaf edilir. Zaten yakında af çıkacak ve siyasi olanlar dışındaki bütün gerçek suçlular çıkacak, yer boşalacak. Yeni hapishaneler de yapılıyordur muhakkak.

Eskiden durum çok kötüydü. Hatırlarım benzin kuyrukları, yağ kuyrukları vardı. Su az akardı. Şimdi çok zenginlerimizin her şeyi var. Sürekli koca koca motoryatlar geliyor yurtdışından. Eskiden at arabası kullanan bazı insanların onlarca lüks arabası var. Son derece lüks villalarda yaşıyor daha önce gecekonduda yaşamak zorunda olan bir kesim. Tamam, halkın yüzde 95’i artık o eskiden kuyrukları olan şeyleri alacak paraya sahip olamayabilir, yukarıda belirtilen nedenlerle yakında daha da beter bir duruma düşebilir, ama bayrağımız henüz inmedi, vatan henüz bölünmedi, ezanlar henüz susmadı. Ayrıca bir sürü cami yapıldı, Ayasofya da ibadete açıldı. Hatta bir para bulsak Kanal İstanbul’u da yapacağız.

Bundan 50 sene önce CHP ve MSP koalisyonu dönemindeydi o yokluklar. Çok iyi hatırlıyorum. Kısa sürse de benzini karne ile alıyorduk. Hükümet aşırı karı önlemek ve neredeyse tekel durumunda olan margarin üreticisine tavan fiyat uyguladığı için adı belli margarin, Amerikan firması tarafından özellikle az üretiliyordu. Dolayısıyla bulunması zordu, kuyruklar oluyor, tezgah altından satılıyordu. Sigara talebi karşılayamıyordu. Çünkü Türkiye’ye yaptırmak istedikleri gerçekleşmediği için ambargo uyguluyordu dıjgüjler. Nedendi bu? Ecevit ve Erbakan koalisyonunun Kıbrıs’ı kurtarmasını istememişlerdi. Müdahale etmemelerini istediler ama hükümet Ayşe’yi tatile çıkarttı. “Ne olacak orada da birkaç kelle gider, Kıbrıs’tan bize ne?” deyip refahın bozulmaması için hiç bir şey yapmayabilirlerdi de… Ama Kıbrıs’taki soydaşları soykırımdan kurtardılar. Dıjgüjler ambargo uyguladı. Yokluklar oldu. Biz de bunu çok güzel kullandık Yeni Türkiye hayalimizde. Şimdi baktığımızda dıjgüjlerin Kıbrıs ile ilgili beklentilerinin aynen devam etmekte olduğunu hatta Türki cumhuriyetlerdeki dost ve kardeşlerimizin de bir yandan Güney Kıbrıs’ta elçilik açarken bir yandan da Türkiye ve KKTC’yi işgalci olarak nitelendiren anlaşmaya imza attıklarını görüyoruz. Biz de bu arada Mavi Vatan’dan, Ege’deki birkaç adadan, Doğu Akdeniz’de sondajdan vaz geçmiş olabiliriz ama yetmez. Yunanistan ile 12 mil konusunu kabul etsek, Kıbrıs’ı versek, hele bir de güneydoğudan bir bölümü BOP için terk etsek Avrupa ve ABD bizi ne kadar taktir edecek bilemezsiniz. Ama bunun gerçekleşmesi için Türkiye’de bunu istemeyecek ve ayak altında dolaşacak kişilerin olmaması gerekiyor. Dolayısıyla sadece cumhurbaşkanlığına heves eden cehapeliler değil, tüm muhalefetin hatta artık halkın yarısından epey çoğunun itlaf edilmesi gerek.

Durumdan vazife çıkaran bir kişi olarak iletişim talimatı çerçevesinde kalmaya çalıştım. Kıbrıs’tan bahsettik ama o konu bu konu değil. O Fetö bağlantılı kara paracıların saygın kişiler hakkında çirkin ve hiç inandırıcılığı olmayan iftiralarına yönelikti, ondan bahsetmedik.

Gelelim ekonomiye… Aslında yukarıdaki yazdıklarımız ekonomi ile doğrudan bağlantılı konulardı. Yazılarımı düzenli okuyanlar bilir. Ben ülkenin gerçek durumunu dış ticaret açığı ile ölçüyorum. Ticaret Bakanlığı verilerine göre ilk dört aylık dış ticaret açığımız 34.5 milyar dolar. Nisan ayı açığımız da 12 milyar dolar. Bunun anlamı günde 400 milyon dolar kaybediyoruz. Başkasının parasını taşıyarak çözülebilecek bir konu olmaktan tamamen çıktı bu. Yapısal değişiklikler yapılması lazım ama tahsilatçı veya kayyımlar sadece kendilerine verilen göreve odaklanırlar. Birilerinin artık katma değeri yüksek yatırımlarla ülkeyi kalkındırmaya yönelik adımlar atmaya başlaması gerekiyor. Yoksa bu yıl da dış ticarette rekor tazelemesi yapabiliriz. “Ne olur tazelenirse?” diye sormayacağınızı umuyorum ama yine de anlatayım. Sadece TÜİK verilerine göre 2002 yılı Kasım ayında 1.600.000TL olan bir değer TÜFE ile güncellendiğinde Mart 2025 sonu itibariyle 54.60TL oluyor. Daha gerçekçi hesaplanan Yurtiçi-ÜFE endeksine göre 73,83 TL, bu iki istatistiğin ortalamasına göre de 64.22 TL. Bu rakamlar sadece TÜİK enflasyon verileri ile Kasım 2002’de 1 milyon 600 bin lira civarında olan ABD dolarının Mart sonu itibariyle olası değerini gösteriyor. Burada dış ticaret açığının ilave etkileri yok sayılmakta. Dış ticaret açığı ile elimizdeki reel değerlerin daha da azaldığını düşünün ve döviz değerini öngörün. Sayın TCMB başkanının işinin hiç kolay olmadığını düşünüyorum.

Bu arada adam gibi bir adamı daha kaybetti Türkiye. Sanatçı, milletvekili ve TBMM başkanvekili Sırrı Süreyya Önder erken bir yaşta vefat etti. Cenazesinde de CHP genel başkanı Özgür Özel’e bir saldırı oldu. Bu telef, itlaf söylemleri bakalım daha kaç fanatiğin daha sağa sola saldırmalarının yolunu açacak?

Profesyonel yaşamımda hem Erol Aksoy hem de Hüsnü Özyeğin ile yakın çalışma imkanı buldum. Her ikisinin de bilgime katkısı çok olmuştur. Factofinans’ın kuruluşunda bulunduğum için, yıllar sonra gelen kurtarma davetini reddedememiş ve şirkete genel müdür olmuştum. Hakikaten İktisat Bankasına el konulmasından sonra şirketi kurtarmak tam anlamıyla imkansızdı. Sürekli birilerini ayırmak zorunda kalıyorduk. “Artık çekirdek kadroyu yok etmeye başladık, daha fazla eleman çıkartmayalım, sonra bulamayız” dediğimde Erol Bey’in verdiği benim de ayrılmama neden olan yanıtı hiç unutmuyorum: “Sen onları gönder, ben sana yarı fiyatına elli tane bulurum.” Hüsnü bey ile çalışmamız sırasında da kendisini ne zaman arasak 10-15 dakika içerisinde geri dönüyordu. Bir toplantıda bunun çok hoşuma gittiğini kendisine söylediğimde “Sen benim için çalışıyorsun. Eğer beni arıyorsan muhakkak önemlidir. Tabi ki dönerim.” demişti.

İş yaşamında olduğu gibi normal yaşamda da kendisine saygı duyan herkes beraberindekilere insan gibi davranan ve saygı gösteren yöneticileri kendisine böcekmiş gibi davranan, adi, sürtük, hayvan olarak nitelendiren ve sürekli hakaret eden yöneticilere tercih ediyor. İstisnalar olabilir tabi ki.

Son olarak güzel bir haber aldık. PKK artık PKK olarak devam etmeyecekmiş. Hükümetin DEM ile koordineli olarak böyle bir sonuca ulaştığı ülkemizde DEM ile beraber başka koordinasyonlar yaptıkları iddiası ile bazı belediye başkanları terörden hapiste. İlginç değil mi?

Son olarak, Anayasa Mahkemesi sokak hayvanlarının telef edilmesine (itlafına) dair kanunun iptalini reddetti. O zaman itlafa devam.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.