SON DAKİKA
Hava Durumu

Neden küfür ederiz

Yazının Giriş Tarihi: 23.04.2023 12:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.04.2023 12:31

Seçim yaklaştıkça daha çok düşündüğümüzden sanırım, fikirler de çok geliyor. Ayda bir yazınca, hele bu durumda, yazıyı kısa tutmanın olanağı yok gibi. Okumaktan o kadar uzaklaştırıldık ki, sizleri yormak istemiyorum ama bir yandan da bunları paylaşmazsam sizlere haksızlık yapacakmışım gibi geliyor. Olabildiğince keyifli okunur hale getirmeye çalıştım. Zaten en fazla iki sütun. Kolay gelsin.

Sizlerin zekasını küçümsüyor olsa idim yazıma şöyle başlardım: “Müjde! İlk üç aylık ihracatımız 61 milyar 610 milyon dolar oldu.”

Tek başına hiçbir anlamı olmayan bir bilgi bu. Hele hele aynı dönemde ithalat 35 milyar 134 milyon dolar daha fazla iken. Bu rakam üç aylık olmasına rağmen 2004 yılının toplam dış ticaret açığı rakamından fazla. Cumhuriyet tarihinde 2004 öncesinde yıllık bazda dahi böyle bir rakam oluşmamış. Elbette daha sonra yıllık 105, 110 milyar dolarları gördük ne yazık ki. Bu yıl da yeni bir rekor olacağı kesin. Mevla’m kayıra…

Hep bahsettiğimiz günlük dış ticaret kaybımız ise daha önce eleştirdiğimiz 150 milyon dolarlardan 390 milyon 377 bin dolara çıkmış oluyor. Yani Türkiye uluslararası ticaretinden her gün 390 milyon dolar kaybediyor. Buna can dayanmaz. Bu böyle sürekli kötüye giderek devam ettikçe ne enflasyon ne de kurlar düşer. Keşke sorunlar onları yaratan yapılarla çözülebilse.

Sosyo-ekonomik olarak başımıza gelen pek çok sorunun en önemli kaynağının dış ticaret açığı olduğunu saatlerce tartışabilirim.

Görevim ekonomi yazmak ama yazdıkça boğulduğumu hissediyorum. En iyisi biraz psikoloji konuşalım.

Psikolog değilim ama son 20 yıldır satış ve kişisel gelişim eğitimleri vermekteyim. Bu nedenle bazı gözlemlerim var. Psikologlarımız yanıldığım noktaları, varsa, lütfen düzeltsinler, böylece doğrusunu öğrenmiş olurum. Her insan yanılabilir.

Hiç düşündünüz mü, bazı insanlar konuşurken neden sesini yükseltiyor? Tabi ki seslerini duyurmayı beceremedikleri, ya da beceremediklerini sandıkları için.

Bazı insanlar neden karşısındakine kaba kuvvet gösteriyor? Tabi ki anlatmak istediklerini söz ile anlatmayı veya karşıdakinin dinlemesini sağlayamadıkları için. Bu kez dikkati, karşısındakini sarsarak veya bazen yumruklayarak çekebileceklerini sanıyorlar. Yöneticiliği doğru dürüst beceremeyenlerin unvanlarını kullanarak sözlerini dinletmeye çalışması, sağa sola küfür etmesi de böyle bir şey. Ha kaba kuvvet, ha unvan kuvveti.

İnsanlar neden bir tartışma sırasında küfür ederler? Söyleyecek kelimeleri bulamadıkları için. Karşıdaki kişiye karşı kendilerini savunma becerisinde olmadıklarında köşeye sıkışmış kedi gibi saldırarak yani küfür ederek öne çıkmaya çalışırlar. O nedenle genellikle tartıştığınız kişi ile bilgi düzeyiniz aynı değilse bir süre sonra haklı çıkmaya başladığınızda ya çekip gider, ya da ondan okkalı bir küfür ya da ezberletilmiş bir klişe laf duyabilirsiniz. Ve o laflar sürekli tekrarlanır, bozuk plak gibi. Başarısız tartışmaların neticesi sırasıyla, ses yükseltme, küfür etme, tartaklama, darp etme ve silah kullanma şeklinde oluşabilir.

Kelime dağarcığı sorunu nedeniyle her türlü eleştiri yapanı “terörist” olarak nitelendiren birisi, varsa eğer, “ekstra terörist, süper terörist, mega…vb” terimler sakil kaçacağı için, hele yanlışın o da farkında ve savunamıyorsa mesela en hafifi “adi, çürük, sürtük, şerefsiz, zürriyetsiz…” gibi hakaretlerle karşıya saldırabilir.

Hiçbir batı hayranlığım olmamasına rağmen şunu söyleyebiliyorum. Eğitim düzeyi yüksek ülkelerde insanlar dertlerini değil küfür etmek, bağırmadan dahi, sakin sakin anlatabiliyorlar. Çok bilgili olduğu kanıtlanmış dünya çapında hocalarımızın herhangi bir ortamda seslerini yükselttiklerini gördünüz mü?

Sadece kızgınlıkla değil, sevindiğinde de uzun uzun kelimeler kullanıp “birlik işi beşe ona alacağız, sonra aradaki parayı bir şekilde paylaşıp, paranın genelden belli bir kesime geçmesini sağlayacağız, böylece ekonomik dengeyi farklılaştırmış olacağız” kelimelerini bir araya getiremeyen bazı kişilerin kısaca “Milletin a…… koyacağız!” demesi de buna örnek olabilir. Bu konuda başarılı da oldular. Yani doğru kelimeleri bulamayınca yolu kısaltmak için de küfür kullanılabiliyor. Ayrıca, bir kendini kanıtlama örneği olarak, küfürleri noktalama işareti gibi kullanan ergenlerin olduğu da bilinmekte.

Hayatta bir tek kişiye yalan söyleyemiyoruz. Kendimize. İçimizdeki ses bize haksız ve beceriksiz olduğumuzu söylediğinde kendimize öfkeleniyoruz. Özür dilemenin veya “bilmiyorum” demenin nimetlerinden bihaber isek kendimize olan kızgınlığımızı gizlemeye çalışıyoruz. Gücümüzü kullanarak, sesimizi yükselterek, karşımızdakinin sözünü keserek, küfür ederek bir şekilde üste çıkarsak da, karşıdakini tartışmada yenmiş olduğumuzu zannediyoruz. Bazı TV kanallarındaki tartışma programlarına bakın. Herkes aynı anda konuşuyor. Bunların tek nedeni çaresizlik. Karşıdakini bir şekilde susturunca problemin çözüleceğini zannetmek. Ne verimli tartışma…

Karşıdaki insanı bir konuda ikna etmek o konudaki eksik bilgilerle çok zor olacaktır. Yeterli bilgi ve kanıt olmadığında, bazı kişilerin inanır görünmesi için, satın alınabilecek kişilere ayrı menfaat sağlamak şart olur. İstatistiki bazı gözlemler özellikle az gelişmiş ülkelerde insanların en az %30’unun kendi çıkarları için çok küçük bedellerle ülkelerine dahi ihanet etmeye varabilecek şekilde satın alınabildiklerini göstermektedir.

Problemler karşısında bir başkasını suçlama konusunu burada yazmıştık. Bazen şöyle bir yaklaşım da olabiliyor. İyi şeylerin tamamını biz yapıyoruz da kötü şeyleri ya dış güçler ya da Allah yapmış oluyor. Üst düzey beceriksizliklerimizde Allah, suçu atacağımız en büyük varlık oluyor. Mesela başkaları da üretse, otomobili, buzdolabını, yolu, hastaneyi biz yapıyoruz, ama madencinin başına o kayaların düşmesine, gaz patlamalarının olmasına Allah neden oluyor. Teröristleri falan biz yakalıyoruz, dünyayı biz titretiyoruz, ama deprem olduğunda insanların ölmesi Allah’tan geliyor. Bir görüşe göre O aslında bizim her hareketimizi, her kararımızı, her anımızı görüyor, biliyor ve önceden yazdığı şekilde uyguluyor. Tamamen kaderci görüş insanı sadece bir konu mankeni olarak gördüğü için bu görüşe sahip olanlar sadece hayatta kalmayı ve kaldıkları süre içerisindeki refah ve itibarlarını önemsiyorlar.

Kuran’ı okumuş bir kişi olarak kadercilerin, fıtratçıların şunu nasıl izah edeceklerini hep merak ediyorum: haydi büyükleri bir kenara bırakalım, Allah neden yeni doğmuş çocukları öldürsün ki? Doğmalarını sağlamazdı. Ayrıca her şeyi Allah planlıyorsa neden insanların günahlarının cezalandırılacağından bahsediliyor ki? Bu görüşe göre insanın hiçbir seçme şansı olmuyor ki. Neden sorumluluğu olsun? Halbuki Kuran’ı bir kez bile anlayarak okuyan her kişi bilir ki Yüce Allah insana akıl vermiştir ve insanın hep bir seçme şansı vardır.

Aslında acaba kendi sorumluluklarımızdan kaçmak için mi suçu Allah’a atıyoruz?

Konfiçyus’a ve Ghandi’ye atfedilen ama aslında George Dana Boardman’a ait olan bir söz var:

“Düşünce ek eylem biç,

Eylem ek alışkanlık biç,

Alışkanlık ek karakter biç,

Karakter ek kader biç.”

Çocuğumuz kafasını masaya vurduktan sonra “Al sana masa, sen benim çocuğumun kafasına nasıl vurursun!” diye masayı dövdüğümüz sürece o çocuk kendisinde hata arar mı? Kendisinde hata aramayan kişi kendisini geliştirebilir mi?

Bir hikaye ile devam edelim:

Bir köy baraj suları altında kalacağı için boşaltılmaktadır. Köyün imamına da uyarı gider. İmam Allah’ın sevgili kulu olduğunu, Allah’ın onu koruyacağını söyleyerek camiyi terk etmez.

Birkaç gün sonra sular yükselmeye başlar. Artık caminin içinde durmanın imkanı olmadığı için imam kubbenin üzerine çıkar. Bir köylü sandalıyla gelir. “Haydi imam efendi seni almaya geldim. Atla sandala, öleceksin burada.” “Olmaz” der imam, “beni Allah korur, ben O’nun sevgili kuluyum.”

Sular yükselir yükselir. İmam artık minarenin şerefesindedir. Bir başka sandal gelir. “Haydi imam efendi. Zaman kalmadı öleceksin burada, atla sandala.” “Yok” der imam, “Allah beni korur.” Sular daha da yükselir, alemin üzerine çıkmak da çözüm olmaz ve imam boğulur. Allah katında söylenir “Allah’ım çok kırgınım, ben senin sevgili kulunum sanıyordum. Ömrüm boyunca sana ibadet ettim, hiçbir görevimi aksatmadım, ama sen beni korumadın.” Bir cevap gelir, “Sana iki kez adam gönderip kurtarmak istedim, hepsini reddettin.”

İnsanların uyarıları dikkate alması da ayrı bir erdem olsa gerek. Günahlarımız halının altına süpürüldüğünde yok mu olacak?

Altı boş bir merdivende ne kadar yükselirsen yüksel, doğa kanunudur, nasıl bir süre sonra yere çakılacaksan ve ne kadar yukarıdan düşersen o kadar canın acıyacaksa, kurallara uygun bina yapmazsak, kişisel çıkarlar için iyi denetleme yapmazsak o bina ilk depremde çökecektir. Depreme karşı ve sonrası için doğru tedbir almazsak korumamız gereken insanlar, çoluk çocuk hayatını kaybedecektir. Onun verdiği aklı kötüye kullandık diye suçu Allah’a mı atacağız?

Anadolu’nun çok güzel bir sözü var: “Ne atarsan aşına o gelir kaşığına.”

Büdü ile Diyalog

Sevgili sanal arkadaşım Büdü Kirpik ile bir diyaloğumuzu aktarmadan bitirmeyelim.

Büdü ne haber?

“Ne olsun Ağabey, seçime hazırlanıyoruz.”

Kolay gelsin. Bak sana ne anlatacağım.

“Neymiş Ağabey?”

1982 Anayasası’nın kanun numarası 2709 imiş. Eskiden bir kişi bir kez cumhurbaşkanı olabiliyormuş, 7 yıl süresi varmış. 2007’de referandum yapılmış bu süre 5 yıla inmiş ve herhangi bir insan için iki kez cumhurbaşkanlığı yapmak mümkün kılınmış.

“Eeee?”

12.9.2010 tarihinde bir halkoylaması daha yapılmış 1982 Anayasasında bu hüküm dışında bazı değişiklikler olmuş ve bir kişi bana göre iki kez daha seçilme hakkı almış. Oldu mu 4?

“Eeee?”

Sonra 2017 halkoylaması var. Yine 2709 numaralı 1982 Anayasasının yine bu hüküm dışında başka bölümlerinde değişiklikler yapılmış. Geldi mi sana iki kez daha cumhurbaşkanlığı. Yani benim yorumuma göre bir insan 6 kez cumhurbaşkanı olabilir.

“Ağabey iyice saçmaladın.”

Ama önce siz başlattınız.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.