SON DAKİKA

Ortadoğu ve Afrika’ya yönelik dizayn çabaları ve Türkiye

Yazının Giriş Tarihi: 15.02.2020 23:23
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.02.2020 23:23

Doğu Akdeniz’de enerji hakimiyet mücadelesi farklı formasyonlar kazanarak devam ediyor. Suriye ihtilafında tarafların pozisyonu, oluşmakta olan ittifak sistemleri ve İdlib çatışmasızlık alanındaki rejim-Rusya işbirliğine Doğu Akdeniz’deki mücadele damgasını vurmakta. Öte yandan ABD’nin Kasım Süleymani suikasti, ABD-İran gerginliği,  “Yüzyılın Anlaşması” adıyla sunulan ve Arap-İsrail sorunu söz de çözüm getiren girişim ve Arap NATO’su olarak bilinen yeni oluşum hazırlıkları bize hep aynı şeyi söylemekte: Doğu Akdeniz üzerinden Afrika ve Ortadoğu’nun yeniden dizaynı...

 

İşte tam da bu bağlamda Libya’da General Hafter’e karşı gelişen muhalefet, ateşkese yönelik Türk-Rus ittifakı ve bu uzlaşının Berlin’e taşınması bu dizayn çabasına karşı en önemli mukavemet olarak karşımıza çıkmakta.

 

Zira tüm bu gelişmelerde kabaca iki tarafın varlığı kendisini mütemadiyen hissettiriyor. Suriye’nin bölünmesini ve karışmasını isteyenler, Filistin devletini boğmaya çalışanlar, Arap NATO’sunu inşa edenler ve Libya’da Hafter’i destekleyenler hep aynı aktörler:  ABD ve onların kölesi konumundaki Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Bahreyn ve İsrail.

 

Bölgede bu kirli ittifaka dur diyebilecek ve yeni dizayn oluşumuna kafa tutabilecek sadece iki önemli aktör var: Türkiye ve İran. Haddi zatında İran, 1979’da tebelleş olan iğrenç molla rejimiyle beraber İslam’a ve Müslümanlara savaş açmış durumunda. Yemen, Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan ve Irak’ta kurduğu hegemonya, bizzat kendi kurduğu terör örgütleri üzerinden İsrail’in ve ABD’nin neo-con/Evanjelist ittifakının amaçlarına kusursuz bir biçimde hizmet etmekte.  Süleymani suikastıyla mağdur/ kurban rolünü oynayıp stratejik hedeflerini gerçekleştirmede görece bir üstünlük sağlayacağı esnada kurumların beceriksiz kriz yönetimi yüzünden Ukrayna uçağını düşürmesiyle uluslararası camiaya karşı rezil olmuş ve - zaten olmayan- prestijini temelli kaybetmiş durumda.

 

Öte yandan Rusya ise Türkiye ile Astana Süreci üzerinden kurduğu ittifakı zedeleyecek her türlü adımı atmada tereddüt göstermemekte. İdlib’te rejimin sivil halka yönelik saldırılarını hava unsurlarıyla destekleyerek istikrarsızlığa hizmet eden Rusya, Libya’da da Hafter-Sarrac arasında ikircikli oyununu sürdürmekte.

 

Bu durumda bölgenin en önemli aktörü konumuna gelen Türkiye, İdlib’ten gelen göç akınına karşı önlemler alma çabası içerisinde. Haddi zatında “güvenli bölge” için verilen sözlerin tutulmaması, Rusya ve ABD’nin çekildiği bölgelerden teröristleri temizlememesi ve Libya’da ABD’nin açıkça ve Rusya’nın zımnen Hafter’in yanında yer alması, Türkiye’nin Afrika ve Ortadoğu politikalarını baltalamakta. Maalesef bağımsız ve onurlu Filistin devleti davasını Türkiye’den başka savunan başka bir ülke de bulunmuyor. 

 

Rus-Türk uzlaşmasının bir ürünü olarak ortaya çıkan ateşkes süreci, Libya’da kırılgan bir zemin oluşturmaktadır. Türkiye’nin Deniz Alanlarını Belirleyen Mutabakat Zabtı’nın altına imza koyan ve Birlemiş Milletlerin yegâne meşru hükümet olarak gördüğü Sarrac yönetimi, ateşkesin ihlali hususunda çaresizlik içerisinde. Bu bağlamda Türkiye’nin komşu ülkeler olan Tunus ve Cezayir’le yürüttüğü diplomasi ayrı bir önem kazanıyor. Özellikle Buteflika döneminde etkin bir dış politika yürütmekten uzak olan Cezayir’in yeni devlet başkanı Tebbun, “Trablus kırmızıçizgimizdir” diyerek Türkiye’yle birlikte aktif dış politikaya dönüş yönünde bir işaret fişeğini ateşlemiş durumda. 

 

Ateşkesin akabinde Berlin Zirvesini toplayan Almanya’nın çabaları ise oldukça dikkat çekici bir inisiyatif olarak gündeme oturuyor. Ne var ki Avrupa Birliği’nin (AB) itici gücü olan Almanya’nın da zihni bir hayli karışık. Bir yandan Libya’da çıkabilecek büyük çaplı bir savaşın sosyo-ekonomik ve demografik sonuçların korkuyor. Öte yandan – en başta Almanya ve Fransa olmak üzere- AB’nin menfaatine uygun bir zemin oluşturana kadar krizi sürdürme planları yapıyor. Nitekim yakın tarihe bakıldığında Avrupa’nın insafına bırakılan bir ihtilafın çözümlendiğine hiçbir zaman şahit6 olmuyoruz.  

 

“Dağ fare doğurdu” özdeyişiyle betimlenen Berlin Zirvesi’nin belki de tek önemli sonucu, Türkiye’nin Libya’da bir garantör konumuna yükselmesi ve –Türkiye’nin desteğiyle Zirve’ye katılan – Cezayir ve Tunus’un uluslararası birer aktör olarak kabul edilmesi olarak görülebilir. Zira 55 maddeden oluşan metnin altında, Rusya’da da masadan kaçarak ateşkese destek vermeyen Hafter’in imzası bulunmuyor.

 

Sonuç olarak, hakkında Kongre tarafından başlatılan azil süreci ve yaklaşan seçimlerin entrikalarıyla başı dertte olan Trump’la, birbiri ardınca yapılan iki seçimde de üstünlük sağlayamayarak hakkındaki yolsuzluk dosyalarıyla yüzleşme korkusu yaşan Netanyahu’nun tek taraflı olarak deklare ettikleri “Yüzyılın Anlaşması”, Ortadoğu ve Kuzey Afrika için biçilen rolü gözler önüne seriyor. Zira Büyük Ortadoğu Projesinin bir uzantısı olarak sunulmaya çalışılan Yeni Filistin “antitesi”, diğer bölge ülkeleri için bir “modalite” oluşturma tehdidini kendi içinde barındırıyor. Özetle, bu neo-con /Evanjelist akla bir nihayet verilemezse, daha kanlı çatışmalar, iç savaşlar ve belediye imkânlarıyla sınırlı butik devletçikler dönemi başlayacak gibi görünüyor. Kanaatimizce bölge ülkeleri için yapılması gereken tek şey var: “Kendi göbeğini kendi kesmek”.  

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)

Türkiye’nin Suriye Politikası

18.06.2025 12:49

Suriye'deki iç savaşın ardından gelen siyasi dönüşüm süreci, ülkenin sosyo-politik yapısında derin değişikliklere yol açmış ve hem bölgesel hem de uluslararası dengeleri etkilemiştir. Bu süreçte, merkezi hükümetin yanında yerel milisler, dış destekli gruplar ve uluslararası aktörlerin etkisiyle yen

Mavi Vatan Doktrini ve KKTC

20.05.2025 11:02

Sahildar ve Kıyıdaş olan bir devletin uluslararası deniz hukuku kapsamında yer alan Karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge uygulamaları kapsamında bir deniz sınırlandırması antlaşması imzalama yetkisi bulunmaktadır. Elbette uluslararası deniz hukukunun ana unsurlarından olan bu hakla

Netanyahu’nun ABD ziyaretinin şifreleri

15.04.2025 13:29

Trump’ın Netanyahu’yu acil koduyla Oval Ofiste görüşmeye çağırması, küresel siyaset açısından alarm zillerinin çalması olarak algılandı. Acaba İran’a kapsamlı bir operasyon mu başlıyordu? Ya da Gazze’de farklı bir tutum mu sergilenecekti? Bir başka ihtimal ise, İsrail’e konulan yüzde on yedilik ver

Trans-Atlantik ittifakı bitiyor mu?

19.03.2025 10:42

Dünyada yeni bir küresel düzen ve dengenin ortaya çıkmaya başlaması, büyük güçlerin iki ana gruba ayrılma eğilimini ortaya koymaktadır: bir yanda ABD, Rusya, Hindistan, İran ve İsrail'in oluşturduğu bir blok; diğer yanda ise Birleşik Krallık, AB ülkeleri ve Çin'in oluşturduğu bir ittifak. Bu potans

Trump’ın Gazze’ye çökme planı, bölge gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor?

17.02.2025 12:16

Gazze’de 471 gün süren ve ünlü tıp dergisi Lancet’in çalışmasına göre 118 bin Gazzeli’nin hayatını kaybettiği soykırımın akabinde - kırılgan da olsa devam eden - ateşkesin beşinci aşaması gerçekleşti. Ne var ki bundan sonra bu sürecin devamı akamete uğratılmış durumda. Süreci akamete uğratan önce

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Ekometre En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.