Gazze’de İsrail’in başlattığı soykırım yedinci ayına girmiş durumda. İsrail en başta ortaya koyduğu hedeflerin hiçbirine ulaşamadı. Hamas’ı bitiremedi, tünellere giremedi ve esirlerini kurtarmayı başaramadı. Öte yandan uluslararası camia da işlenen insanlık suçunu nihayete erdirecek bir formül üretemedi.
Bu durum artık Gazze kasabı olarak adlandırılan İsrail savaş kabinesinin başbakanı Netanyahu’nun siyasi kariyerini bitirecek bir vahamet yarattı. Zira kendisine bilakaydüşart destek veren Avrupa ülkelerinin birçoğu geri adım atmaya başladı. En büyük hamisi ve soykırımı beraber planladıkları anlaşılan ABD bile Refah’a yönelik bir kara operasyonu ve sivil ölümlerinin devamı konusunda hemfikir olmadığını en üst düzeyde ifade etti.
Hal böyleyken İsrail, sıkışmış olduğu durumdan kurtulmak için savaşı bölgeye yaymak ve perde arkasındaki en büyük destekçisi olan İran’ı devreye sokmak için yeni bir plan ortaya koydu. Bu plan İran’ı savaşa dâhil edebilecek bir senaryoyu üretmekle hayat bulacaktı. Bu bağlamda İsrail, İran’ın Şam büyükelçiliğine saldırı düzenleyerek içinde Kudüs Tugaylarının üst düzey komutanları da olmak üzere bir düzineye yakın İranlıyı katletti.
Bundan sonra tüm gözler İran’a çevrildi. İran uluslararası teamüller ve hukuk gereği kendi toprağı sayılan bir diplomatik misyonuna yapılan saldırıya etkin, etkili ve aynı ölçüde bir misilleme yapabilecek miydi? Burada İran’ın ikircikli bir noktada kaldığı görmekteyiz. Zira gerçekten bu saldırının hak ettiği şiddette İsrail topraklarına saldırıda bulunsa İsrail’le birlikte onun kayıtsız destekçisi olan ABD’yle de savaşa girmekten zorunda kalacaktı.
Acaba İran’ın misillemeye karşı daha sonra ortaya çıkabilecek ABD ve İsrail saldırılarına karşı koyabilecek askeri ve ekonomik gücü mevcut muydu? Ya da daha önce yaptığı gibi ABD ve İsrail yönetiminden izin alarak boş bir üssü bombalayarak kendi kamuoyunu uyutmaya devam mı edecekti? Öte yandan bu kabil saldırıya maruz kalan ve yeni bir saldırıya karşı savaşı sürdürmekte aciz kalacak olan İran’ın köhnemiş ve halk tarafından meşruiyet görmeyen Molla rejimi trajik bir biçimde ortadan kalkar mıydı?
Bir diğer boyutuyla İran halkını ekonomik darboğazlara sokan, kendi insanını insafsızca katletmekten çekinmeyen ve elde ettiği tüm parayı bölge ülkelerinde oluşturduğu Şii milislere harcayan Molla rejimi, kendi halkından bu kabil bir misilleme hususunda destek alabilecek miydi? Buna ilaveten savaşı yayan ve odağı Gazze’den diğer coğrafyalara kaydıran bir aktör olarak Gazze’de kalıcı barışın önüne geçmenin bedelini ödeyebilecek miydi?
Bu saldırıyı cevapsız bırakmak da İran için çözüm olmayacaktı. Öncellikle İran vekil güçleri olarak Lübnan’daki Hizbullah Şii milisleri ve Yemen’de Husilere bağlı Ensarullah militanları, İran’ın şu aşamaya kadar devreye girmemesini kendilerine karşı bir ihanet olarak gördüklerini ifade etmektedirler. Nitekim kendilerini kurban olarak görmeye başlayan İran ve Irak’taki Şii güçlerin de İran’la aralarındaki rabıta peyderpey zayıflayacaktı.
Aynı zamanda cevap vermemek, bağımsız ve egemen bir ulus devlet olarak İran’ın –aslında olmayan- itibarını zedeleyecek, caydırıcılığı olamayan diplomatik hamleler yeni ve daha kuvvetli hücumların İran’a tevcih edilmesini kolaylaştıracaktı.
Sonuç itibarıyla İran hem İsrail ve ABD’yi cevap vermeye zorlamayacak, hem kendi milislerini ve İran toplumunu tatmin edecek ve hem de savaşı bölgeye yaymayacak bir misilleme arayışındadır. Haliyle tüm bu şartları yerine getirecek bir hamlenin bulunmasının oldukça zor ve hatta imkânsız olduğu açıktır. Umalım ki İran’ın misillemesinden önce Kahire’de hâlihazır yürütülen barış müzakereleri ilk defa somut sonuç versin, nihai bir ateşkese Gazze halkı ulaşsın ve İran da şeytani planlar ve komplolar peşinde koşmanın maliyetinin ne denli büyük olduğunun farkına varsın.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Türkiye’nin Suriye Politikası
18.06.2025 12:49
Suriye'deki iç savaşın ardından gelen siyasi dönüşüm süreci, ülkenin sosyo-politik yapısında derin değişikliklere yol açmış ve hem bölgesel hem de uluslararası dengeleri etkilemiştir. Bu süreçte, merkezi hükümetin yanında yerel milisler, dış destekli gruplar ve uluslararası aktörlerin etkisiyle yen
Sahildar ve Kıyıdaş olan bir devletin uluslararası deniz hukuku kapsamında yer alan Karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge uygulamaları kapsamında bir deniz sınırlandırması antlaşması imzalama yetkisi bulunmaktadır. Elbette uluslararası deniz hukukunun ana unsurlarından olan bu hakla
Trump’ın Netanyahu’yu acil koduyla Oval Ofiste görüşmeye çağırması, küresel siyaset açısından alarm zillerinin çalması olarak algılandı. Acaba İran’a kapsamlı bir operasyon mu başlıyordu? Ya da Gazze’de farklı bir tutum mu sergilenecekti? Bir başka ihtimal ise, İsrail’e konulan yüzde on yedilik ver
Dünyada yeni bir küresel düzen ve dengenin ortaya çıkmaya başlaması, büyük güçlerin iki ana gruba ayrılma eğilimini ortaya koymaktadır: bir yanda ABD, Rusya, Hindistan, İran ve İsrail'in oluşturduğu bir blok; diğer yanda ise Birleşik Krallık, AB ülkeleri ve Çin'in oluşturduğu bir ittifak. Bu potans
Trump’ın Gazze’ye çökme planı, bölge gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor?
17.02.2025 12:16
Gazze’de 471 gün süren ve ünlü tıp dergisi Lancet’in çalışmasına göre 118 bin Gazzeli’nin hayatını kaybettiği soykırımın akabinde - kırılgan da olsa devam eden - ateşkesin beşinci aşaması gerçekleşti. Ne var ki bundan sonra bu sürecin devamı akamete uğratılmış durumda.
Süreci akamete uğratan önce
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Ekometre
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Prof. Hüsamettin İnaç
İran misilleme yapar mı?
Gazze’de İsrail’in başlattığı soykırım yedinci ayına girmiş durumda. İsrail en başta ortaya koyduğu hedeflerin hiçbirine ulaşamadı. Hamas’ı bitiremedi, tünellere giremedi ve esirlerini kurtarmayı başaramadı. Öte yandan uluslararası camia da işlenen insanlık suçunu nihayete erdirecek bir formül üretemedi.
Bu durum artık Gazze kasabı olarak adlandırılan İsrail savaş kabinesinin başbakanı Netanyahu’nun siyasi kariyerini bitirecek bir vahamet yarattı. Zira kendisine bilakaydüşart destek veren Avrupa ülkelerinin birçoğu geri adım atmaya başladı. En büyük hamisi ve soykırımı beraber planladıkları anlaşılan ABD bile Refah’a yönelik bir kara operasyonu ve sivil ölümlerinin devamı konusunda hemfikir olmadığını en üst düzeyde ifade etti.
Hal böyleyken İsrail, sıkışmış olduğu durumdan kurtulmak için savaşı bölgeye yaymak ve perde arkasındaki en büyük destekçisi olan İran’ı devreye sokmak için yeni bir plan ortaya koydu. Bu plan İran’ı savaşa dâhil edebilecek bir senaryoyu üretmekle hayat bulacaktı. Bu bağlamda İsrail, İran’ın Şam büyükelçiliğine saldırı düzenleyerek içinde Kudüs Tugaylarının üst düzey komutanları da olmak üzere bir düzineye yakın İranlıyı katletti.
Bundan sonra tüm gözler İran’a çevrildi. İran uluslararası teamüller ve hukuk gereği kendi toprağı sayılan bir diplomatik misyonuna yapılan saldırıya etkin, etkili ve aynı ölçüde bir misilleme yapabilecek miydi? Burada İran’ın ikircikli bir noktada kaldığı görmekteyiz. Zira gerçekten bu saldırının hak ettiği şiddette İsrail topraklarına saldırıda bulunsa İsrail’le birlikte onun kayıtsız destekçisi olan ABD’yle de savaşa girmekten zorunda kalacaktı.
Acaba İran’ın misillemeye karşı daha sonra ortaya çıkabilecek ABD ve İsrail saldırılarına karşı koyabilecek askeri ve ekonomik gücü mevcut muydu? Ya da daha önce yaptığı gibi ABD ve İsrail yönetiminden izin alarak boş bir üssü bombalayarak kendi kamuoyunu uyutmaya devam mı edecekti? Öte yandan bu kabil saldırıya maruz kalan ve yeni bir saldırıya karşı savaşı sürdürmekte aciz kalacak olan İran’ın köhnemiş ve halk tarafından meşruiyet görmeyen Molla rejimi trajik bir biçimde ortadan kalkar mıydı?
Bir diğer boyutuyla İran halkını ekonomik darboğazlara sokan, kendi insanını insafsızca katletmekten çekinmeyen ve elde ettiği tüm parayı bölge ülkelerinde oluşturduğu Şii milislere harcayan Molla rejimi, kendi halkından bu kabil bir misilleme hususunda destek alabilecek miydi? Buna ilaveten savaşı yayan ve odağı Gazze’den diğer coğrafyalara kaydıran bir aktör olarak Gazze’de kalıcı barışın önüne geçmenin bedelini ödeyebilecek miydi?
Bu saldırıyı cevapsız bırakmak da İran için çözüm olmayacaktı. Öncellikle İran vekil güçleri olarak Lübnan’daki Hizbullah Şii milisleri ve Yemen’de Husilere bağlı Ensarullah militanları, İran’ın şu aşamaya kadar devreye girmemesini kendilerine karşı bir ihanet olarak gördüklerini ifade etmektedirler. Nitekim kendilerini kurban olarak görmeye başlayan İran ve Irak’taki Şii güçlerin de İran’la aralarındaki rabıta peyderpey zayıflayacaktı.
Aynı zamanda cevap vermemek, bağımsız ve egemen bir ulus devlet olarak İran’ın –aslında olmayan- itibarını zedeleyecek, caydırıcılığı olamayan diplomatik hamleler yeni ve daha kuvvetli hücumların İran’a tevcih edilmesini kolaylaştıracaktı.
Sonuç itibarıyla İran hem İsrail ve ABD’yi cevap vermeye zorlamayacak, hem kendi milislerini ve İran toplumunu tatmin edecek ve hem de savaşı bölgeye yaymayacak bir misilleme arayışındadır. Haliyle tüm bu şartları yerine getirecek bir hamlenin bulunmasının oldukça zor ve hatta imkânsız olduğu açıktır. Umalım ki İran’ın misillemesinden önce Kahire’de hâlihazır yürütülen barış müzakereleri ilk defa somut sonuç versin, nihai bir ateşkese Gazze halkı ulaşsın ve İran da şeytani planlar ve komplolar peşinde koşmanın maliyetinin ne denli büyük olduğunun farkına varsın.
Türkiye’nin Suriye Politikası
18.06.2025 12:49Suriye'deki iç savaşın ardından gelen siyasi dönüşüm süreci, ülkenin sosyo-politik yapısında derin değişikliklere yol açmış ve hem bölgesel hem de uluslararası dengeleri etkilemiştir. Bu süreçte, merkezi hükümetin yanında yerel milisler, dış destekli gruplar ve uluslararası aktörlerin etkisiyle yen
Mavi Vatan Doktrini ve KKTC
20.05.2025 11:02Sahildar ve Kıyıdaş olan bir devletin uluslararası deniz hukuku kapsamında yer alan Karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge uygulamaları kapsamında bir deniz sınırlandırması antlaşması imzalama yetkisi bulunmaktadır. Elbette uluslararası deniz hukukunun ana unsurlarından olan bu hakla
Netanyahu’nun ABD ziyaretinin şifreleri
15.04.2025 13:29Trump’ın Netanyahu’yu acil koduyla Oval Ofiste görüşmeye çağırması, küresel siyaset açısından alarm zillerinin çalması olarak algılandı. Acaba İran’a kapsamlı bir operasyon mu başlıyordu? Ya da Gazze’de farklı bir tutum mu sergilenecekti? Bir başka ihtimal ise, İsrail’e konulan yüzde on yedilik ver
Trans-Atlantik ittifakı bitiyor mu?
19.03.2025 10:42Dünyada yeni bir küresel düzen ve dengenin ortaya çıkmaya başlaması, büyük güçlerin iki ana gruba ayrılma eğilimini ortaya koymaktadır: bir yanda ABD, Rusya, Hindistan, İran ve İsrail'in oluşturduğu bir blok; diğer yanda ise Birleşik Krallık, AB ülkeleri ve Çin'in oluşturduğu bir ittifak. Bu potans
Trump’ın Gazze’ye çökme planı, bölge gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor?
17.02.2025 12:16Gazze’de 471 gün süren ve ünlü tıp dergisi Lancet’in çalışmasına göre 118 bin Gazzeli’nin hayatını kaybettiği soykırımın akabinde - kırılgan da olsa devam eden - ateşkesin beşinci aşaması gerçekleşti. Ne var ki bundan sonra bu sürecin devamı akamete uğratılmış durumda. Süreci akamete uğratan önce