“Burası Türkiye değil! Arabanı göreceğim yere getir, evrakları öyle ver!” diye gişesinden bağırdı Bulgar gümrük görevlisi. Biz arabasından inip gişeye yanaşmaya çalışan iki arabanın şoförleri olarak geri geri arabamıza gittik. Tek bir şekilde geçilecekti gümrükten, onu da gümrük memuru net bir şekilde tarif etmişti. Dereköy gümrüğü en sakin gümrüklerden, kamyon geçemiyor, sadece özel arabalar ve yolcu otobüsleri geçiyor. Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısına yakın olduğu için Romanya ve yukardaki diğer ülkeler ile yolcu bağlantısını sağlayan bir gümrük. Önümüzde Bulgaristan’dan aldığı iPhone için vergi iadesi almak üzere form doldurtmaya çalışan bir vatandaşımız sırayı uzun süredir meşgul ediyordu. Bu gümrükte böyle bir hizmet yok normalde ama bizim vatandaşımız “Hiç mi yok?” modunda idi. Biz de onu beklerken memur boş beklemesin diye düşünmüştük.
Yılda birkaç kere ile başlayan ve son yıllarda gittikçe artan bir sıklıkla Bulgaristan’a gidip geliyorum. “Liçna Kart” yani Bulgaristan oturumum var. Seyahati kendi aracımla yapıyorum ve gidiş ve gelişlerde Kapıkule, Hamzabeyli ve son zamanlarda da Dereköy sınır kapısından geçiyorum. Özellikle en az yoğunluk olan saatleri seçmeye çalışıyorum, ama bazen kaçınılmaz kalabalıklar ile karşılaşıyorum. Kalabalık ise genelde hep Türk tarafında oluşuyor. Neden mi?
Bulgar tarafında tek bir gişe var özel arabalarla ilgileniyor. Gişenin arka kulübesi de otobüslere hizmet veriyor. Hiçbir karmaşa yok. Türkiye tarafında ise, iki gişe var, birisi neredeyse hiç açık değil ve otobüs de araba da tek gişeye girmek durumunda, sorduğumuzda yeterli memur yok diyorlar. Bu yüzden sıra o kadar uzuyor ki, Bulgar gümrüğündeki araçlar bile Türkiye tarafını beklemek durumunda kalıyor. Bu durum oluşunca bir şekilde haberleri oluyor demek ki, ikinci şeridi açıyorlar, ama ikinci gişeyi açmıyor bizim gümrük memurları. İkinci şeridi açınca, arkadaki arabalar hızlıca öne geliyorlar ve siz belki beşinci sırada iken yanınıza açılan şerit yüzünden büyük ihtimal artık dokuz veya onuncu sıradasınız artık. Neden öyle derseniz? Arabasıyla öne geçenler ve arabası sırada bekleyenler arabalarından inip bizim memurun olduğu gişeye yürüyerek gidiyorlar ve olay burada karışıyor. Çünkü sizin 2 arkanızdaki arabadaki yolcular sizden önce gişeye yanaştıkları için onların ülkeye girişi sizden önce oluyor.
Son geçişimde yine aynısı oldu ve arkalardaki araçlardan biri, benden arabamı bir miktar yana almamı, onun işi bittiği için geçmek istediğini belirtti. Ben ise kesinlikle buna müsaade etmeyeceğimi, kendisinin işinin benden önce görülmesinin normal şartlarda imkânsız olduğunu, dolayısı ile beklemesi gerektiğini söyledim. Yine de itiraz etti karşı taraf ve “bizi ikinci sıraya memur sıra açarak aldı” dedi. Ben de yine de yapamayacağımı söyledim. Tüm bu tartışmalar yaklaşık 15-20 kişinin önde gruplandığı bir kalabalıkta gerçekleşirken ne bizim gümrük memurlarından ne gişedeki memurlardan Bulgar gümrüğündeki gibi bir yorum ve uyarı, öneri gelmedi. Yani bürokrasi bize, “Ne haliniz varsa görün, kafanıza göre takılın” diyordu. Biz ki, 600 yıl Osmanlı imparatorluğu, 100 yıllık Cumhuriyet ile devlet geleneğimizle övünen bir ulusuz, yüzyıllarca Bulgarları yönetmişiz, ama 100 metre ötedeki Bulgar gümrük memuru ile aramızda koca bir yüzyıl vardı. Onlar önde biz ise gerideydik artık.
Bunun nedenleri konusuna gelmek isterim. Bunların hepsinin doğru olmayacağını, alternatifler veya belli oranlarda olabileceğini tahmin ediyorum. Tabi ki tamamen şahsi yorumlar olduğunu söylemeliyim.
Oradaki memurlarımızın bulundukları yere herhangi bir kurala bağlı olmadan, aradan bir yerlerden, tanıdık, torpil, vb. ile gelmiş kişiler olma ihtimalleri çok yüksek. Dolayısı ile bildikleri şey, kuralsız, bencil bir hareket kültürü. Memurlarımız, orada yaşanan iyileşmeyi sağladıklarında taltif edildikleri veya kötüleşme olduğunda da tekdir edildikleri bir işleyiş bulunmamakta. Yani, dertlenen, çözüm üretmeye çalışan ile, “neme lazım” cıların aynı kriterlerle değerlendirildiği bir işleyiş var bürokrasimizde. Halkımız, bencil bir karaktere sahip, sadece kendi çıkarını düşünen, ondan daha önce gümrüğe gelen insanlar varken, onlardan önce oradan geçebilmeyi bir maharet olarak gören bir yapıya sahip. Yani başkasının hakkına girmeyi normal gören, bunu hatta üstünlük sayan bir yapı bu. Halkımız kendi insanı ile muhatap olduğunda bir cıvıklık ihtimalini hemen değerlendiren düşük bir karaktere sahip. Halkımızın içinde “neme lazım”cılık çok yaygın, öne geçip, işini kendisinden erken gelenden hızlı tamamlayıp çıkıp gidene herhangi bir ayıplama, uyarma kültürü mevcut değil.
Ne dersiniz? Sizce hangisi doğru? Sanırım hepsinden biraz var değil mi? Üzülerek söylemeliyim, bu köşede detaylıca bahsettiğim “Kırık Camlar Teorisi”ne göre bu tür konularda bir iyileşme gerçekleştiremez isek, ülkede genel bir iyileşme olmasını beklemek hayal maalesef. Batı kültürü ortadaki bir sorunu kalıcı olarak çözmeye çalışırken, doğu kültürü sorunun etrafından dolaşabilme fırsatını aramak olarak görünüyor. Bu ise hem sorunu kalıcı hale getiriyor hem de adaleti zedeliyor. Dolayısı ile kendimizi tehlikeye atmadan, bu tür bir durumla karşılaştığımızda durumu düzeltmesi gerekenleri haberdar etmeli ya da en azından durum tespitini oradakilerle paylaşmalıyız. Bu, başkasının değil, hepimizin görevi.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Alim Küçükpehlivan
Bulgar Gümrüğü
“Burası Türkiye değil! Arabanı göreceğim yere getir, evrakları öyle ver!” diye gişesinden bağırdı Bulgar gümrük görevlisi. Biz arabasından inip gişeye yanaşmaya çalışan iki arabanın şoförleri olarak geri geri arabamıza gittik. Tek bir şekilde geçilecekti gümrükten, onu da gümrük memuru net bir şekilde tarif etmişti. Dereköy gümrüğü en sakin gümrüklerden, kamyon geçemiyor, sadece özel arabalar ve yolcu otobüsleri geçiyor. Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısına yakın olduğu için Romanya ve yukardaki diğer ülkeler ile yolcu bağlantısını sağlayan bir gümrük. Önümüzde Bulgaristan’dan aldığı iPhone için vergi iadesi almak üzere form doldurtmaya çalışan bir vatandaşımız sırayı uzun süredir meşgul ediyordu. Bu gümrükte böyle bir hizmet yok normalde ama bizim vatandaşımız “Hiç mi yok?” modunda idi. Biz de onu beklerken memur boş beklemesin diye düşünmüştük.
Yılda birkaç kere ile başlayan ve son yıllarda gittikçe artan bir sıklıkla Bulgaristan’a gidip geliyorum. “Liçna Kart” yani Bulgaristan oturumum var. Seyahati kendi aracımla yapıyorum ve gidiş ve gelişlerde Kapıkule, Hamzabeyli ve son zamanlarda da Dereköy sınır kapısından geçiyorum. Özellikle en az yoğunluk olan saatleri seçmeye çalışıyorum, ama bazen kaçınılmaz kalabalıklar ile karşılaşıyorum. Kalabalık ise genelde hep Türk tarafında oluşuyor. Neden mi?
Bulgar tarafında tek bir gişe var özel arabalarla ilgileniyor. Gişenin arka kulübesi de otobüslere hizmet veriyor. Hiçbir karmaşa yok. Türkiye tarafında ise, iki gişe var, birisi neredeyse hiç açık değil ve otobüs de araba da tek gişeye girmek durumunda, sorduğumuzda yeterli memur yok diyorlar. Bu yüzden sıra o kadar uzuyor ki, Bulgar gümrüğündeki araçlar bile Türkiye tarafını beklemek durumunda kalıyor. Bu durum oluşunca bir şekilde haberleri oluyor demek ki, ikinci şeridi açıyorlar, ama ikinci gişeyi açmıyor bizim gümrük memurları. İkinci şeridi açınca, arkadaki arabalar hızlıca öne geliyorlar ve siz belki beşinci sırada iken yanınıza açılan şerit yüzünden büyük ihtimal artık dokuz veya onuncu sıradasınız artık. Neden öyle derseniz? Arabasıyla öne geçenler ve arabası sırada bekleyenler arabalarından inip bizim memurun olduğu gişeye yürüyerek gidiyorlar ve olay burada karışıyor. Çünkü sizin 2 arkanızdaki arabadaki yolcular sizden önce gişeye yanaştıkları için onların ülkeye girişi sizden önce oluyor.
Son geçişimde yine aynısı oldu ve arkalardaki araçlardan biri, benden arabamı bir miktar yana almamı, onun işi bittiği için geçmek istediğini belirtti. Ben ise kesinlikle buna müsaade etmeyeceğimi, kendisinin işinin benden önce görülmesinin normal şartlarda imkânsız olduğunu, dolayısı ile beklemesi gerektiğini söyledim. Yine de itiraz etti karşı taraf ve “bizi ikinci sıraya memur sıra açarak aldı” dedi. Ben de yine de yapamayacağımı söyledim. Tüm bu tartışmalar yaklaşık 15-20 kişinin önde gruplandığı bir kalabalıkta gerçekleşirken ne bizim gümrük memurlarından ne gişedeki memurlardan Bulgar gümrüğündeki gibi bir yorum ve uyarı, öneri gelmedi. Yani bürokrasi bize, “Ne haliniz varsa görün, kafanıza göre takılın” diyordu. Biz ki, 600 yıl Osmanlı imparatorluğu, 100 yıllık Cumhuriyet ile devlet geleneğimizle övünen bir ulusuz, yüzyıllarca Bulgarları yönetmişiz, ama 100 metre ötedeki Bulgar gümrük memuru ile aramızda koca bir yüzyıl vardı. Onlar önde biz ise gerideydik artık.
Bunun nedenleri konusuna gelmek isterim. Bunların hepsinin doğru olmayacağını, alternatifler veya belli oranlarda olabileceğini tahmin ediyorum. Tabi ki tamamen şahsi yorumlar olduğunu söylemeliyim.
Oradaki memurlarımızın bulundukları yere herhangi bir kurala bağlı olmadan, aradan bir yerlerden, tanıdık, torpil, vb. ile gelmiş kişiler olma ihtimalleri çok yüksek. Dolayısı ile bildikleri şey, kuralsız, bencil bir hareket kültürü. Memurlarımız, orada yaşanan iyileşmeyi sağladıklarında taltif edildikleri veya kötüleşme olduğunda da tekdir edildikleri bir işleyiş bulunmamakta. Yani, dertlenen, çözüm üretmeye çalışan ile, “neme lazım” cıların aynı kriterlerle değerlendirildiği bir işleyiş var bürokrasimizde. Halkımız, bencil bir karaktere sahip, sadece kendi çıkarını düşünen, ondan daha önce gümrüğe gelen insanlar varken, onlardan önce oradan geçebilmeyi bir maharet olarak gören bir yapıya sahip. Yani başkasının hakkına girmeyi normal gören, bunu hatta üstünlük sayan bir yapı bu. Halkımız kendi insanı ile muhatap olduğunda bir cıvıklık ihtimalini hemen değerlendiren düşük bir karaktere sahip. Halkımızın içinde “neme lazım”cılık çok yaygın, öne geçip, işini kendisinden erken gelenden hızlı tamamlayıp çıkıp gidene herhangi bir ayıplama, uyarma kültürü mevcut değil.
Ne dersiniz? Sizce hangisi doğru? Sanırım hepsinden biraz var değil mi? Üzülerek söylemeliyim, bu köşede detaylıca bahsettiğim “Kırık Camlar Teorisi”ne göre bu tür konularda bir iyileşme gerçekleştiremez isek, ülkede genel bir iyileşme olmasını beklemek hayal maalesef. Batı kültürü ortadaki bir sorunu kalıcı olarak çözmeye çalışırken, doğu kültürü sorunun etrafından dolaşabilme fırsatını aramak olarak görünüyor. Bu ise hem sorunu kalıcı hale getiriyor hem de adaleti zedeliyor. Dolayısı ile kendimizi tehlikeye atmadan, bu tür bir durumla karşılaştığımızda durumu düzeltmesi gerekenleri haberdar etmeli ya da en azından durum tespitini oradakilerle paylaşmalıyız. Bu, başkasının değil, hepimizin görevi.