Geçen gün sanal arkadaşım Büdü Kirpik ile konuşuyorduk.
Büdü belediye başkanlığında oyunu hangi adaya vereceksin?
Tayyib’e vereceğem.
Ama o aday değil ki.
Son seçimi olduğunu söyledi ona vereceğem. Aday olmasa kendi seçimi olduğunu söyler mi?
Peki sen geçen gün geçim zorluklarından bahsetmiyor muydun?
Eee ne olmuş?
Kimin politikaları yüzünden bu haldeyiz?
Tabi ki kılışdar ve dıj güjler.
Yöneticilerin hiç mi suçu yok?
E her yerde aynı sorunlar var. Bak Almanya’ya Amerika’ya sürünüyorlar. Hele İsveç, Norveç…
Olur mu onlar iyi durumda.
Değil üç televizyonda birden gördüm kötüler. Ben Tayyipçiyim, ölümüne Tayyip. Bileğimi kessen kanım sarı beyaz akar.
Ya iyi de görmüyor musun ekonomi çok kötü.
Ezanlar susmaz. Bak Ayasofya’yı nasıl ibadete açtık.
Dolar 32 lirayı geçti.
Bayrak inmez. Terörün kökünü kazıyacağız.
Kardeşim dış borcumuz 500 milyar faiz tırmanıyor, enflasyon dayanılmaz, maaşlar yetişmiyor.
Vatan bölünmez. Sen 30 sene önceyi biliyor musun? Hastanelerde sıra beklerdik. Yağ kuyrukları vardı. Benzini ekmeği karneyle alıyorduk karneyle. Su yoktu. traktör, ambulans, buzdolabı yoktu. Esenboğa havalimanı yoktu. Adnan Menderes Havalimanını kim yaptı? Değil Zonguldak’ta üniversite, Zonguldak yoktu. Hem gitse yerine gelecek adam mı var? Bu adam hiç mi iyi bir şey yapmıyor? Hep kötü hep kötü.
Biliyorsunuz ki Büdü Kirpik benim sanal arkadaşım. Yani böyle birisi yok. Doğal olarak da böyle bir konuşma asla gerçek olamaz. Medya da bu kadar güçlü olabilir mi ki bir sürü kişi papağan gibi hep aynı şeyleri söylesin? Ama hatırlar mısınız, eskiden gerçekten bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu TRT’nin haberinden öğrenirdik. Güven üst düzeyde idi.
“Türkiye rasyonel düşüncenin hakim olduğu bir ülke olduğu için mantıklı argümanlarla seçim kazanılır, böyle saçma yaklaşımlarla değil” diyecek oluyorum ama son 20 yıldır hiçbir seçimin rasyonel argümanlarla kazanılmadığını görüyorum. Mesela baktığınızda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Türkiye’nin en büyük terörist yatağı olarak lanse ediliyor, bunu söyleyenler ellerinde yetki olduğu halde bir tek kişiyi bile tutuklamıyor.
Söylenenlere göre kendisi terör örgütü olan bir parti var mecliste ama adamlar seçimde yine seçiliyorlar, mazbataları da veriliyor.
Devletimizin emeklilere verilecek ilave bir kuruşunun dahi olmadığı söyleniyor, ama devleti yöneten partinin adayları köprüler, tüneller yapacaklarını söyleyerek oy toplamaya çalışıyorlar.
Artık yapay zeka var, görüntüleri hatta sesleri istediğiniz gibi taklit edebilirsiniz. Sevmediğin adamın görüntüsünü sesini kurgula istediğin gibi kötüle. Elbette Türkiye’de böyle düşük seviyeli propaganda yapacak kimse yoktur sanıyorum.
Dünyada mesela montaj videolarla kanmaya teşni kişiler aldatılıyor, yapanlar da “montaj falan ama işe yaradı” diyor.
Seçim sonuçları aslında YSK başkanının ağızından çıkacak kelimeler ile arzu edildiği gibi açıklansa, tabi ki yapmazlar, itiraz için baş vurulabilecek tek bir merci yok iken rasyonel, tarafsız bir seçimden bahsetmek nasıl bir yaklaşım olsa gerek?
Futbol takımı tutar gibi parti tutulup, parti üyeleri gelirlerden ayrıca nasiplendirilirse, ülkeyi düşünen sayısı doğal olarak düşeceği için, ülkenin geleceğinden bahsederek oy toplamaya çalışmak çok eskilerde kalan demode bir yaklaşım artık. Bunu anlayan partiler de seçim rüşvetlerini sıralayıp duruyorlar. Kişiler ülkeden çok kendilerini düşünmeye başlar ise kimse almadan bir şey vermeyecektir.
İşletme biliminde çatışma yönetiminin çok önemli bir enstrümanı vardır: Ortak vizyon. Türkiye’de partilerin kendi içlerinde ortak vizyon kalmamışken her bir üye sadece ve sadece kendi çıkarını düşünürken parti içlerinde bile çatışmanın önlenmesi beklenebilir mi? Bir kişi için iyi olan diğeri için kötü olacakken hizalanma olabilir mi? Güç yaratılabilir mi? Güven oluşur mu?
İşte böyle bir ortamda Türkiye son seçime giriyor.
Seçim sonrası kim ne oy alırsa alsın, YSK seçim sonuçlarını açıkladıktan sonra Türkiye kendi normaline dönecek. Neler olacak derseniz, biraz falcılık yapalım. Eğer Mehmet Şimşek kalırsa;
Çalışanların ve emeklilerin gelirleri döviz karşısında erimeye devam edecek.
Çünkü bireylerin alım gücünün düşürülerek iç talebin azalması lazım.
İç talep azalınca ithalatta ve döviz tutulabilirse enflasyonda azalma devam edecek.
Döviz talebinin azaltılması için alım satım arası makas çok daha fazla açılacak, ister istemez döviz karaborsası yaratılacak. Yani banka kurları ve piyasa kurları çok farklı olacak.
Dolaylı vergiler artırılacak
İçeriden çekilen paralar ile Merkez Bankasının ödeme gücü artırılmaya çalışılacak ama çekilen para sadece borç ödemede kullanılabilecek. 500 milyar dolar az para değil. Tam kayyum atamalık bir rakam.
“İthalat ve dış ticaret açığı azaldı” diye nutuklar atılacak ve sevineceğiz. O kadar rasyoneliz ki söyleyene göre seviniyoruz. Hatta iç piyasada umduğunu bulamayan firmalar batmamak için gerekirse zararına ihracata yönelecekler ve ihracat artıyor diye sevineceğiz.
Ama borcu artırmadan döviz bazında bir büyüme hakikaten sürpriz olur.
Bütün bunların ekonomi için gerçekten sağlıklı olup olmadığı kimseyi ilgilendirmeyecek çünkü kimisi dış borçların azaltılma görevini yerine getirerek ülkesine hizmet edip etmediğine bakacak, kimileri de belli söylemlerle başarılı görünmeye çalışmakta ve beka peşinde olacaklar.
Eğer kenarda çok paranız varsa hiç endişelenmeyin, paranızı bankacılık sisteminde tutarak çalışanlardan çok daha fazla kazanacaksınız. Bir sokak röportajında adam diyor ya: “Benim hiçbir şey umurumda değil, 16 dairem var.”
Muhalefet ise hiçbir şey olamayacak, küçük çıkarlar için birbirlerini yemeye devam edecekler.
Çok küçük bir azınlık ülke için endişelenecek. Onlardan bir kısmı eylemler yapacak, ezilecek, dayaklar, gazlar yiyecek. Bir kısmı sessiz kalacak, düşüncelerini içine atacak kanser olacak. Kimileri de izin verildiği ölçüde yazacak. Bir süre sonra onlar da elimine olacaklar.
Orhan Veli’nin söylediği gibi; “Neler yapmadık şu vatan için; kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.”
Torunlar kimin umurunda?
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yüce Uyanık
Son seçim
Geçen gün sanal arkadaşım Büdü Kirpik ile konuşuyorduk.
Biliyorsunuz ki Büdü Kirpik benim sanal arkadaşım. Yani böyle birisi yok. Doğal olarak da böyle bir konuşma asla gerçek olamaz. Medya da bu kadar güçlü olabilir mi ki bir sürü kişi papağan gibi hep aynı şeyleri söylesin? Ama hatırlar mısınız, eskiden gerçekten bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu TRT’nin haberinden öğrenirdik. Güven üst düzeyde idi.
“Türkiye rasyonel düşüncenin hakim olduğu bir ülke olduğu için mantıklı argümanlarla seçim kazanılır, böyle saçma yaklaşımlarla değil” diyecek oluyorum ama son 20 yıldır hiçbir seçimin rasyonel argümanlarla kazanılmadığını görüyorum. Mesela baktığınızda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Türkiye’nin en büyük terörist yatağı olarak lanse ediliyor, bunu söyleyenler ellerinde yetki olduğu halde bir tek kişiyi bile tutuklamıyor.
Söylenenlere göre kendisi terör örgütü olan bir parti var mecliste ama adamlar seçimde yine seçiliyorlar, mazbataları da veriliyor.
Devletimizin emeklilere verilecek ilave bir kuruşunun dahi olmadığı söyleniyor, ama devleti yöneten partinin adayları köprüler, tüneller yapacaklarını söyleyerek oy toplamaya çalışıyorlar.
Artık yapay zeka var, görüntüleri hatta sesleri istediğiniz gibi taklit edebilirsiniz. Sevmediğin adamın görüntüsünü sesini kurgula istediğin gibi kötüle. Elbette Türkiye’de böyle düşük seviyeli propaganda yapacak kimse yoktur sanıyorum.
Dünyada mesela montaj videolarla kanmaya teşni kişiler aldatılıyor, yapanlar da “montaj falan ama işe yaradı” diyor.
Seçim sonuçları aslında YSK başkanının ağızından çıkacak kelimeler ile arzu edildiği gibi açıklansa, tabi ki yapmazlar, itiraz için baş vurulabilecek tek bir merci yok iken rasyonel, tarafsız bir seçimden bahsetmek nasıl bir yaklaşım olsa gerek?
Futbol takımı tutar gibi parti tutulup, parti üyeleri gelirlerden ayrıca nasiplendirilirse, ülkeyi düşünen sayısı doğal olarak düşeceği için, ülkenin geleceğinden bahsederek oy toplamaya çalışmak çok eskilerde kalan demode bir yaklaşım artık. Bunu anlayan partiler de seçim rüşvetlerini sıralayıp duruyorlar. Kişiler ülkeden çok kendilerini düşünmeye başlar ise kimse almadan bir şey vermeyecektir.
İşletme biliminde çatışma yönetiminin çok önemli bir enstrümanı vardır: Ortak vizyon. Türkiye’de partilerin kendi içlerinde ortak vizyon kalmamışken her bir üye sadece ve sadece kendi çıkarını düşünürken parti içlerinde bile çatışmanın önlenmesi beklenebilir mi? Bir kişi için iyi olan diğeri için kötü olacakken hizalanma olabilir mi? Güç yaratılabilir mi? Güven oluşur mu?
İşte böyle bir ortamda Türkiye son seçime giriyor.
Seçim sonrası kim ne oy alırsa alsın, YSK seçim sonuçlarını açıkladıktan sonra Türkiye kendi normaline dönecek. Neler olacak derseniz, biraz falcılık yapalım. Eğer Mehmet Şimşek kalırsa;
Eğer kenarda çok paranız varsa hiç endişelenmeyin, paranızı bankacılık sisteminde tutarak çalışanlardan çok daha fazla kazanacaksınız. Bir sokak röportajında adam diyor ya: “Benim hiçbir şey umurumda değil, 16 dairem var.”
Muhalefet ise hiçbir şey olamayacak, küçük çıkarlar için birbirlerini yemeye devam edecekler.
Çok küçük bir azınlık ülke için endişelenecek. Onlardan bir kısmı eylemler yapacak, ezilecek, dayaklar, gazlar yiyecek. Bir kısmı sessiz kalacak, düşüncelerini içine atacak kanser olacak. Kimileri de izin verildiği ölçüde yazacak. Bir süre sonra onlar da elimine olacaklar.
Orhan Veli’nin söylediği gibi; “Neler yapmadık şu vatan için; kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik.”
Torunlar kimin umurunda?