SON DAKİKA
Hava Durumu

Severler

Yazının Giriş Tarihi: 23.05.2023 12:14
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.05.2023 12:14

1993 yılı idi. Askerliğimi yapmış, reddedemeyeceğim bir teklif neticesinde finans sektörünün önemli bir grubunun henüz altı aylık faktoring şirketine pazarlama grup müdürü olmuştum. O zamanın koşullarında güzel bir maaşım ve şirketin genel müdürününki ile aynı bir arabam vardı. Bana verilmekte olan değer göğsümü kabartıyordu. Olmasın mı, transfer olmuş iki kademe birden yükselmiştim. Müdür yardımcılığından grup müdürlüğüne…

Genel müdürümüz Türkiye’nin saygın bir bankasının çok önemli bir şubesini başarı ile yönetmişti. Bu başarısı ile şirketin büyük ortağının dikkatini çekmiş ve kuruluştan itibaren faktoring şirketinin genel müdürlüğü kendisine verilmişti. Zaman zaman kendisi ile firma ziyaretleri yapardık. Benim programım devam ediyorsa örneğin, “Ben şubeye dönüyorum Yüce” derdi. “Ahmet Bey siz şirket genel müdürüsünüz, orası şube değil, böyle konuşmayın” derdim hep.

Bunu söylerken elbette derdim kendimle idi. Zira o kendisini şube müdürü gibi hissettikçe ben de müdür yardımcısı gibi hissedecektim. O genel müdür olursa ben de grup müdürü.

Herhangi bir kurumda da bu böyle oluyor; ister bir şirket, ister dernek, isterse bir parti, hatta bir ülke. Sizin o kurum içerisindeki pozisyonunuz her ne ise kurum yükseldikçe siz de kendinizi yükselmiş hissediyorsunuz. Yükselip yükselmediğinizi de en tepedeki kişinin durumu ile test ediyorsunuz. En tepedekiler zenginleştikçe kendinizin de zenginleştiğini, hatta itibar kazandığınızı düşünüyorsunuz.

Mutlak monarşi ile yönetilen devletlerde de tarih boyunca hep böyle olagelmiş. Liderin gerçekte ne yaptığı değil, maiyetine ne gösterdiği baz alınmış ve insanlar savaşlarda kişisel ihtiraslar nedeniyle o liderin arkasında yok olup gitmişler. Mesela İskoçya’nın henüz bağımsızlığını alamamış olması tamamen böyle bir hırsla ilgili gibi görünüyor. Ama bunu bizler ancak onlarca yıl sonra görebilir oluyoruz. Hitler de benzer şekilde Alman halkını kullanmadı mı? Tabiata da hükmedebileceğini sanmasa idi belki kimse yaptıklarının yanlışlığını göremeyecekti.

Düşünün, ezilmektesiniz, birisi çıkıyor ve “Ben sizin haklarınızı savunacağım” diyor. Bir kez güvendiğinizde peşinden ayrılmazsınız onun. Sonra hep beraber zenginleşiyorsunuz. Zira o, elindeki yetkiyi kullanarak herkesten aldığı parayı ve gücü sizlerle de paylaşıyor. Sizin için farketmez size verilenin kendisine aldığının kaçta biri olduğu, isterse milyonda biri olsun. Artık hep kişisel durumunuza bakarsınız. Kişisel durumunuzda gelişme olduğu sürece bulunduğunuz ülkeye ve başkalarına ne olduğu önemli değildir. İki şeye bakarsınız, “baştaki zenginleşiyor ve daha da güçleniyor mu?” ve “ben de bundan nasipleniyor muyum?”

Artık mevcut pozisyonunuzu korumaktan başka bir seçeneğiniz kalmaz. Demokratik görünen ülkelerden birinde iseniz, iktidar dönemleri sürecinde ne olup bittiğinin hiç önemi yoktur. Seçim öncesi son bir iki ayda cebinize ne girdiği çok önemlidir. Balık hafızası nedeniyle, yani genel insan doğası gereği, onlar akılda kalır. Yöneticinin önünüze her zamankinden daha fazla bir şeyler atması en olumsuz düşünceleri bile ortadan kaldırabilir, kişiye göre. İsterse adam göz göre göre sizi savaşa sokup yok yere sülalenin, çoluğunun çocuğunun ölümüne neden olmuş olsun. Seçim zamanlarında onun adına o kadar sert mücadele verirsiniz ki siz bile şaşarsınız. Son bir iki ay içinde önünüze atılanlar bu kadar önemlidir.

Hiç geçmeseniz de, hayatınız boyunca önüne yatmaktan ya da ona dokunmaktan başka bir şey yapamayacaksanız da genelde liderin daha da zenginleşmesinden başka bir faydası olmayacak yollar, arabalar, gemiler sizler için çok önemli semboller olabilir. Tıpkı şirkette yöneticimin genel müdür gibi davranması ile müdür gibi davranması durumlarında benim hislerim gibi. O nedenle liderin itibardan tasarruf yapması beklenemez, onu tebaasının gözünde büyük tutan odur çünkü. Ne zaman lider tökezler, tarihte de görüldüğü gibi tebaa o zaman onu yer. Çarkın sürekli dönmesi gerekir.

“Ama mantıken şöyle böyle olmalı” gibi görüşleriniz olabilir. Çok sevdiğim bir söz bu durumu güzel açıklıyor: “Mantık duyguları haklı çıkartmak için kullanılan bir enstrümandır.” Herkesin mantığı ayrı çalışır. Para, mevki ve güçseverlerin başka, yurtseverlerin başka.

Dolaylı olarak yine sonu bireysel zenginlik ve mutluluğa ulaşsa da, yurtseverler lider yerine ülkenin zenginleşmesinin ve zenginliği adil olarak paylaşmanın peşindedir. Bu farklılık para, mevki ve güçseverler ve yurtseverler arasındaki mücadelenin her daim devam etmesine neden olacak, böylece “böl ve yönet” taktiğini kullanan “dıj güjler” de yularımızı bir türlü bırakmayacaktır.

Ekonominin getirildiği durumu gören bir kişi olarak, ancak para basılarak yapılabileceğini bilsem de, bayramlarda bir asgari ücret kadar ikramiye taahhüdünün benim bile ruhumu okşadığını söyleyebilirim. Emekliler olarak o kadar çok şey kaybettik ki. Artık ulufe bekler haldeyiz. Bu durum eşeği birinin elinden alıp daha sonra semerini geri vererek kişiyi sevindirmek gibi.

Para basmak demişken, malum herkesin düşüncelerine saygı gösteriyoruz, benim için de Türkiye’nin durumu batmakta olan bir gemide yönetimine bir başkasının geçmek istemesi ile gemiyi göz göre göre kayaya vurarak su almasına neden olan kaptanın yönetimi bırakmak istememesi gibi.

Benim için yanlış ekonomik politikaların en önemli sonucu ve sorunların önemli kaynağı daha önce de pek çok kez değindiğim gibi dış ticaret açığı. Muhtemelen çok dikkat edildiği halde Ticaret Bakanlığı verilerine göre açık Nisan ayında 8 milyar 846 milyon dolar oldu. Böylece dört aylık toplam dış ticaret açığı 43 milyar 538 milyon doları buldu. 110 milyar dolar ile tüm zamanların rekorunu kırdığımız 2022 yılının rakamını bile aratacak bir gidişat bu. Düşünsenize 1923’ten 2002 yılına kadar 80 yıllık dış ticaret açığı 300 milyar dolar olmuştu. Biz iki yılda bunu başaracağız neredeyse.

Bu yazı muhtemelen seçim sonrası yayınlanacak ama seçim öncesinde 7 Mayıs günü yazıldı. Para ve güçseverler ile yurtseverler arasında geçecek seçimin adil olmaması nedeniyle yani daha önce bir günde anayasayı kevgire çeviren yüksek bir kurumun sonucu nasıl açıklayacağı belli olmadığı için ne olacağını bilemiyorum. Çok önemli de değil. Kimler kazanırsa kazansın, lütfen artık kişisel zenginlikler yerine ülkenin geleceği düşünülsün. Yani biraz daha az yensin de ülkeyi toparlayalım. Zaten değil daha fazlasını, bu kadarını bile yiyecek zamanları yok dünyada. Çünkü gemi çok ciddi su almakta…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.