SON DAKİKA
Hava Durumu

Liderler ve piyonlar

Yazının Giriş Tarihi: 15.12.2022 15:53
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.12.2022 15:53

Kehanet değildi. Zaten bizlerin, hele benim müneccim olmam mümkün değil. En azından ekonomi ve istatistik bilimleri gösteriyor. Kararlılıkla rekora gidiyoruz dış ticaret açığında. “2022 yılı Ocak-Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre; İhracat, %13,9 oranında artarak 231 milyar 248 milyon dolar, İthalat, %36,6 oranında artarak 331 milyar 98 milyon dolar olarak gerçekleşti.” diyor Ticaret Bakanlığı.

 

Değişik duygular içerisindeyim. Olaya tek bir yönden bakarsak, “Yaşasın ihracatımız %13,3 artmış”.  Veya yine olumlu bakalım, “Büyüyoruz, ithalatımız % 36,6 artmış.” Ya da, biraz daha geniş ve kötümser bakalım; “20 yıllık toplam ticaret kaybımız 1,5 trilyon dolara (1.500.000.000.000 ABD $) yaklaşmış”.  En kötüsü de bu yılmış. Günde ortalama 300-350 milyon dolar kaybediyormuşuz.

 

Her konuda bu böyle. Bakış açınız, mutlu ya da mutsuz olmanıza neden oluyor. Mesela, muhtemelen Ocak ayından itibaren enflasyon düşüyor diye sevineceğiz. Çünkü fiyatlar o kadar çok arttı ki, yine aynı miktarda artsa bile bir önceki rakama göre aynı oran olmayabilecek ve biz enflasyonun düştüğünü düşünebileceğiz. Mesela 100 liralık bir şey birinci yıl 200 liraya çıkarsa enflasyon %100 olacak ama sonraki yıl çok daha fazla artsa ve 380 liraya (180 liralık artış) çıksa bile enflasyon %90’a düşmüş olacak. Buna baz etkisi diyorlar. Ben politikacı olsam bu fikri satın almak isteyenlere bir konuşmamda söylerdim. “Enflasyonu düşürüyoruz” diye. Bakış açısı işte. (Yazı hazırlanırken müjdesi geldi; “Şubattan itibaren düşüreceğiz…”)

 

Aynı bakış açısı ile benim her söylediğime inandığını gösteren kişiler her söylediğimi satın aldıkça benim de onlara güvenim artardı. Ne dersem inanıyorlar. Böylece belki onları mutlu edecek bazı sözleri söylemeye devam ederdim. Mesela enflasyon oransal olarak düşünce fiyatların da düşeceğini söylerdim. Onlar da inanırdı, belki de statükoyu korumak için inanır görünürdü. Onlar mutlu ben mutlu…

 

İşte tam bu sırada bazı çıkıntı tipler ortaya çıkıyor. “Yanlış bilgi veriyorsun, Kral çıplak” diye bağırıyorlar. Ne kadar yersiz. Kes sesini otur kardeşim. İşler yürüyor işte. İnsanlara gerçekleri anlatıp onları mutsuz etmenin ne manası var. Hakikaten o insanlar da gerçeği aramıyorlar ki. O günü en mutlu şekilde geçirmeye çalışıyorlar. Zaten önemli olan bugün değil mi? Yarını gelecek nesiller düşünsün.

 

Benzeri bir olayı yaşamıştım. Yönetimine gelmiş olduğum şirketin altı aydan daha fazla ayakta kalamayacağını gösteriyordu rakamlar. Bunu personelle paylaşmam gerekiyordu. Yönetim kurulundakiler onları mutsuz ve demotive etmemek için söylemememi tavsiye etmişlerdi. Toplantıda açıkladığımda hepsinin zaten çoktan bildiğini ve kendilerine yeni yer aramakta olduklarını fark ettim. Açıklamam onları ve hepimizi ateşledi, kenetlendik ve el birliği ile şirketi yaşattık.

 

Gerçek liderler huzursuz tiplerdir. Normal değillerdir. Kendi fikirleri, kendi inançları, kendi vizyonları vardır. Normal bir insan için ne kadar saçma…

 

Normal, sıradan bir insan sadece kendi ailesinin geçimini dert edinir. Karnımız doyuyor mu, çocuklar yaşayabiliyorlar mı, yaşlılıkta hayatımızı idame edebilecek miyiz? Bir sorun çıkarsa da “Kimin yüzünden çıktı bu problem. Çünkü kesin benden kaynaklanmıyordur.”

 

Aklı evvel lider bozuntuları ise insanlığı dert ederler. “Ne olacak bu memleketin hali?”, “Her gün nasıl daha gelişebilirim, kendime ne katabilirim, hedeflerime nasıl gidebilirim?”, “Neyi doğru yaptım? Neyi daha iyi yapabilirim?” “Ben yapmazsam kimse yapmaz!”

 

Bırak kardeşim, seni yönetenler bütün detayları düşünüyorlar zaten, arada seni mutlu edecek laflar da söylüyorlar, elindeki ile yetin işte. Karışma milletin işine. Türkiye’de insan olmak da bu değil mi ki? “İtaat et, rahat et!”

 

Tabi vücudun önemli bir bölümü devre dışı bırakılınca ve her söylenene inanılınca, bu kez çeşitli tedarikçiler de bundan yararlanmaya başlıyorlar, Telekomünikasyoncusundan ulaşımcısına, bankasından kargosuna… Mesela bankalardan sürekli mesaj alıyorum. “Bankamızdaki mevcut borçlarınızı ihtiyaç kredimizle kapatabilirsiniz.” Ne güzel. Mevcut borcun faizi %1.35, önerilen kredininki %2.35. Nasılsa önüne ne konulursa yiyor insanlar.

 

Herhalde bu kadar yoğun bir şekilde sadece benim başıma gelmiyordur. Son gelen altı yedi kargonun beşinde sorun yaşadım. En çok da “önem” taşıyanı ile. “Eve geldik yoktunuz, gelin şubeden alın yoksa geri göndereceğiz”, “Müşteri kargoyu istemiyor, teslim edemedik” (Merkeze şikayet ettik, tekrar dağıtıma çıkarttıralım dediler, beceremediler). “Evet kargonuz gelmiş ama depomuzda, ne zaman geleceği belli olmaz.” “Kargonuzu Se***** Me***** adlı kişiye teslim ettik” (O kim? Ben öyle birini tanımıyorum.) Ve inanır mısınız yukarıdakilerin hepsini son bir ay içerisinde Sümerbank’ın bir fabrikasından ismini alan semtteki şube ile yaşadım.

 

“- Belli günler teslimat yapılan bölgedesiniz, getireceğiz.”

“Bizim oraya ne zaman geliyorsunuz? Eskiden her gündü ama şirket araba vermiyor, ne zaman geleceği belli olmaz.”

 

“Kargonuz bugün teslim edilecek”, ertesi gün, “Kargonuz bugün teslim edilecek”, akşam, “Sizi bulamadık, şubemizden 3 gün içerisinde alabilirsiniz.” Ertesi gün “Bir iş günü içerisinde almazsanız kargonuz iade edilecek.” Bunlar da başka şirketlerdi. Şubelerdekiler telefonları açsalar belki gerçekte olanı öğrenme imkanımız olacak. Ama bulunduğum şehirde henüz herhangi bir kargo şubesinin çaldırdığım telefonu açtığına şahit olmadım. Ama muhteşem sesli yanıt sistemleri var. Merkezde de muhtemelen yeni işe alınan gençler var; “ilgili birimimize aktarıyoruz efendim, sizi en kısa sürede bilgilendirecekler.” Kırk yılda bir oradan şablon bir yanıt gelirse de internette gördüğünüz bilginin tekrarı oluyor.

 

Normal bir insan iseniz, “ne yapalım bunlar da böyle” diyor ve kaderinize razı oluyorsunuz. Elbette iade edilen kargonun tekrar gönderilmesi halinde tekrar ücret alındığını da belirtmeliyim ki nedenler daha iyi anlaşılabilsin. Muhtemelen kargo konusu tamamen daha çok kar etme amacının gereklerine ve ucuz iş gücünün keyfine bırakılmış durumda. Merkezin onayı olmasa şikayetler işe yarardı.

 

Detaya girmek istemiyorum ama bunların hepsi karşıdakilerin her şeye inanıyor görünmesinden ve her şeyi kabul etmesinden kaynaklı. Hakkınızı aradığınızda da “Ne oluyor ki, gelecek işte, ne yapalım eleman yok araba yok.” Kimse sorumluluk almıyor. Kabahat hep başkalarında. Eskilerin söylediği balıkla ilgili bir laf vardı ama unuttum.

 

Anladığım kadarıyla, insanlar yaşam süreçlerinde bir tercih yapıyorlar. Çoğu sıradanlığı seçiyor. Çok daha kolay olanı…

 

Çok azı da kendi kendilerinin efendisi olmayı seçiyorlar. Bu seçim çok daha fazla mücadele gerektiriyor. Yorucu, stresli, vizyon ve altyapı lazım. Yani bu cinsler farklı oluyor, fark yaratıyor. Böylece ya büyük lider oluyorlar ya da köyün delisi, duruma göre; ya kendilerine zarar veriyorlar ya da memleket kurtarabiliyorlar.

 

Bir de liderleştirilen piyonlar var. Onlar gerçekten tehlikeli. Mesela onları zamanın Almanya’sında Rusya’sında gördük. Lider olma fikrine alıştıktan sonra kendi çıkarları doğrultusunda etrafındaki, onlardan daha yetkin olanları yok edip, dünyayı yönetmeye kalkıyorlar. Tabi ki yetkinlik az olunca süreç içerisinde başarısızlık kaçınılmaz oluyor. Sonuçta ya unutulup gidiyorlar ya da yaptıkları kötülükler nedeniyle lanetle hatırlanıyorlar. Çok kişiye de zarar veriyorlar. Yakın geçmişte bizde de böyle olmuş ve zamanında halkın %92’sinin güven oyunu alan bir kişiyi yargılamıştık.

 

Liderleştirilen piyonların en büyük kötülüğü fikri ve vicdanını hür tutmaya çalışan gerçek fikir liderlerine oluyor. Bir an önce onları yok etmeyi veya değersiz hale getirmeyi seçiyorlar. Zira onlarla mücadele edemeyeceklerinin kendileri de farkında oluyor. Çünkü herkesi kandırırsınız da şu hayatta ne yaparsanız yapın bir tek kişiyi kandıramazsınız.

 

Gerçek liderler ise kendileri ile aynı veya benzer vizyonu paylaşan diğer liderlerle iş birliği yapar sinerji yaratmaya çalışırlar. Çünkü onlar için amaç ortak vizyonu gerçekleştirmektir, kendisini ispatlamak değil.

 

Liderleştirilen piyonları daha çok şirketlerin başına liyakatsizce getirilen kişiler olarak görmekteyiz. Piyon liderlerin yönettiği şirketlerde şu sırada eleman azaltarak veya daha niteliksiz eleman seçerek tasarruf sağlamak gibi bir yaklaşım var. Günün olur olmaz saatlerinde telefon ile insanları arayıp eleman kullanmadan, saygısızca önceden hazırlanmış konuşmaları dinleterek müşteri bulmaya çalışanından tutun da, kuralları hiçe sayarak müşterilerine yanlış bilgiler verenler, “Ben yaptım oldu, şimdi sen uğraş” yaklaşımı ile müşterilerini mağdur edenler hep bu tür liderlerden, bugüne odaklananlardan, yarını önemsemeyenlerden. Halbuki hepsi bilir, mevcut müşteriyi elde tutmanın bedeli yeni müşteri bulmanın 15’te biri olarak hesaplanır. Sonrasında herkes birbirine sorar, ne iyi firma idi, ne iyi okul idi, nasıl oldu da böyle oldu? Müşteri odaklılığı bırakır, kendini düşünürsen, kaliteyi düşürürsen, tabiat kuralıdır, rekabetten geri kalırsın ve başarı şansın kalmaz.

 

Madem ekonomi yazıyoruz, ekonomi ile ilgili de birkaç kelime söyleyelim. Bunca yıldır ekonomi ile ilgili öğrendiğim en önemli bilgilerden bazıları şunlar oldu: “Makro ekonomiyi anlayabilmek için, mikro ekonomiyi düşün.” “Problemler onları yaratan düşünce yapısı ile çözülemez” “Katma değeri yüksek yaratıcılık ve üretim için kalıpların dışında düşünmek gerekir.” Bir de dileğim var: Keşke şu marketler fiyatları indirse de enflasyon hemen düşse.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.