SON DAKİKA
Hava Durumu

Dama

Yazının Giriş Tarihi: 20.04.2024 13:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.04.2024 13:44

Çocukluğumuzdan beri pek çoğumuzun bildiği dama oyunu belki de dünyanın en eski masa üzeri oyunu olabilir. Tarihçiler kökeninin M.Ö. 3000’lere dayandığını söylüyorlar.

Ben damanın satranç kadar önemli bir strateji oyunu olduğunu düşünenlerdenim. Türk damasında “yemek mecburi” anlaşması yapılır genellikle. Oyunu iyi bilen ve çok iyi strateji kurabilenler, ki artık geleceği planlamak için zaman ve zekâ harcayan kişi sayısı çok çok az bırakıldı, karşıdaki kişiye yem taşlar vererek onu heveslendirip sonrasında hiç beklenmedik şekilde, neredeyse onun tüm taşlarını bir hamlede ele geçirebiliyor ve oyunu kazanıyorlar. Ava giden avlanır misali…

İnsanların iki temel motivasyonla harekete geçtiğini biliyoruz: Kazanma arzusu ve kaybetme korkusu. Mevcut durumundan daha iyiye gideceğine inanan bir kişi kendisine sunulan bir fırsatı olumlu olarak kabul ediyor ve onu elde etme kararı veriyor. Daha fazla huzur, güven, rahatlık, güç, özgürlük vs. kazandıracak atılımları yapmamız hep kazanma arzusu sayesinde gerçekleşmekte.

Mevcut pozisyonumuzu koruyabilmek, kaybetmemek için yaptıklarımız ve satın almalarımız da kaybetme korkusu yüzünden. Bunlar da güvenlik harcamaları, sigorta masrafları, ya da yöneticimizin ihtarı nedeniyle iş ve davranışlarımıza çeki düzen vermek gibi harcama ve davranışlar.

Kazanma arzusu veya kaybetme korkusu olan insanların ve grupların ne ile ikna olacakları belli olduğu için, işi iyi bilenler, onların yapacakları ile ilgili tahminlerde ve yönlendirmelerde bulunabilirler. Satış ve pazarlama bilimleri tamamen bu yöndeki ikna çalışmaları ile ilgileniyor.

En kötüsü dünyada neredeyse her istediğini elde etmiş ya da hemen edebilecek düzeyde olan ve artık bir süre mevcut pozisyonları dahil hiçbir şeyi kaybetme ihtimali olmayanların durumları. Onların ne yapabileceğini asla kestiremezsiniz. Akşamdan sabaha akıllarına ne gelirse o yönde hareket edebilirler. Eğer o kişilerin yönettiği kurum, şirket, ülkelerde iseniz Allah yardımcınız olsun.

Halbuki onların pozisyonlarını korumalarını sağlamak için hareket edebilecekleri bir ortam yaratılsa, bu kurum içinde bir yükseliş, onu değerlendiren bir oylama gibi özellikle kazanma arzusunu tetikleyen bir durum olsa, o yönetici kendince daha iyiye doğru gidebilir ve davranışları da kendisini olumlu bulacakları yalandan da olsa etkilemeğe yönelir. Bu da oluşabilecek pek çok kötülüğün engellenmesini sağlar.

“Dıj güjler” Şili’de bu dama oyununu Pinochet ile oynamıştı. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan Pinochet, yapılan yönlendirme ile halkın onayını almak için referanduma gitmiş, başta kaybettiği referandumu kendisinin kazandığını ilan ettirmesine rağmen daha sonra tabi ki yine onun biletini kesen “dıj güjler” nedeniyle referandumu kaybettiğini kabul etmek zorunda kalmıştı.

Artık, getirilen yöneticilerle biraz daha kontrol altında ama halkı biraz daha mutlu bir Şili var. Zaten yuları bir kere kaptırmışsan ne yapsan işe yaramaz. Piyonsun.

Biraz da ekonomi konuşalım. Eğer Sn. Şimşek yerinde kalır ise güç savaşları henüz başlamadı ya da olmayacak demektir. Bu durumda, şiddetli ağrıda morfin yemiş gibi, enflasyon ve dış ticaret rakamları daha önce de söylediğimiz gibi yapay olarak geçici bir süre düzelecek. Yöneticiler bununla öğünecek. Elbette ekonomideki hareketlilik de uyuşturulan insanınki gibi azalacak. Bu arada belki yine zekâmız küçümsenerek Dünya Bankası adı altında yine çok eleştirilen IMF’nin güdümüne girebiliriz. (Bilmeyenler için not: IMF, Dünya Bankası’nın ülkelere krediler ile destek olmak amacıyla kurulmuş bir organıdır.) Öyle ya da böyle, Sn. Şimşek’in yeminle bağlı olduğu ülkesi adına yaptığı ve yapacağı bütün bu tahsilat çalışmalarının sonucunda çalışanların ve özellikle emeklilerin hep söylediğimiz gibi vay haline. Yeni vergi, harç ve cezalara daima hazır olmak gerekiyor. Emeklilerin yiyebildiği simit bile göze batar hale gelecek, ama itibardan tasarruf edilmeyecek. Daha önce de söylediğimiz gibi ekonomiyi gerçekten kurtarmak için yapılması gereken tepedeki israfın önlenmesi, ihalelerin kontrollü olması, kul hakkı yiyenlerin normale döndürülmesi ve katma değeri yüksek yatırımlara yönelinmesi. Büyük kavga çıkaracağı için bunu kimse yapamıyor. Emeklinin üzerinden geçen silindirin ezeceği bir şey kalmayınca ne olacak? Anladık artık seçim yok, korkacak bir şey de yok. Ama para bitince musluklar akmaz olacak. İllaki kul hakkı yiyenlere de zorunlu tasarruf sırası gelecek.

Eğer kayyum yönetimini reddedersek ve ekonomiyi son dönem “ekonomistleri” yönetir ise, o zaman bol para basarak “vur patlasın çal oynasın” dönemi biraz daha devam edebilir. O durumda da hepimizi sadece ekonomik değil politik olarak da kestirilemez bir gelecek bekler.

Keşke kısa da olsa bir süre herkes kendisinden daha fazla ülkenin çıkarlarını düşünse de verilen taşları yemek yerine geleceği düşünerek hareket etse. Biraz düze çıkalım sonra yine özümüze döneriz.

Du bakali nolicek?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.