SON DAKİKA
Hava Durumu

Cacık

Yazının Giriş Tarihi: 18.06.2024 22:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.06.2024 22:05

Rahmetli Barış Manço geliyor aklıma. Cacık isimli bir parçası vardı, aslında şiir gibi okuyordu…

“Sözüm meclisten dışarı dostlar

Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum

Hani dilim dilim doğrasalar beni

Marmara, Ege, Karadeniz

Ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum”

Uzun bir şiir…

Sonu da şöyle bitiyordu:

“Çivi çiviyi söker derler soğuktan donanı buzla ovarlar

Ben zaten yanmışım dostlar peki beni fırına mı koysalar

Zeytin suyuna kuru ekmek böyle gelmiş böyle gidecek”

Bir şeyi kırk kere söylersen olur derler ya, bizlere de her taraftan böyle yaklaşılınca, bugünlerde ben de kendimi hıyar gibi hissetmeye başladım.

Aslında özellikle son 8-9 yıldır neredeyse tüm kurumlar bizlere aptal muamelesi yapıyor, bizler de bunun etkisi ile öyleymişiz gibi davranıyoruz, her şeyi kabulleniyoruz. Değil haklarımızı aramak haklarınızın ne olduğunu bile araştırmıyoruz.

Diyeceksiniz ki “halkı ve devleti hükümetlerden korumak için yapılan anayasalara dahi uyulmazken kimin hakkının korunmasından söz ediyorsun?” Sanırım haklısınız.

Yeminle bağlı bulundukları ülkelerine hizmet ederek borç tahsilatı yapmak için atanan kayyumlar nasıl aslında hiç umurlarında değilken “enflasyonu düşüreceğiz, dış ticaret açığını azaltacağız” söylemleri ile emeklinin ve çalışanların üzerlerinden silindir ile birkaç tur geçmekte iken nasıl onların zekalarını küçümsüyorsa (hakikaten enflasyon artışı kimsenin umurunda değil, bütün amaç piyasadan mümkün mertebe vergi, ceza ve düşük maaşlar ile parayı çekmek ve dış borçların kapatılmasında kullanmak), ticarethaneler de benzerini yapmaya çalışmakta.

Mesela numaralı zincir marketlerden birisinde şu ana kadar hiç “çok al az öde” etiket ve kasa fiyatının aynı olduğunu görmedim. Kaç kişi kasa fişini kontrol ediyor ki? Onlar da bunlardan olabildiğince faydalanmaya çalışıyorlar. Fark edersen yanıt hazır “Arkadaşlar etiketi değiştirmeyi unutmuşlar.” On iki bin mağazada günde bin lira fark yaratsan, günde 12 milyon lira ekstra gelir olur.

Geçen gün başka bir market şefine 24 adetlik pakette satılan bir ürün için Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 54/2 maddesini hatırlatmak zorunda kaldım. “Etiket, tarife ve fiyat listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması durumunda tüketici lehine olan fiyat uygulanır.”

Ne dese beğenirsiniz “Üç tanesini gördüğünüz fiyattan veririm, zaten herkes öyle yapıyor, başka markete gitseniz sizi dinlemezler bile. Arkadaşlarımız hata yapmış, yanlış etiket koymuş, ne yapalım?” Benim için bunun anlamı şu: “Bizde böyle, biz hata yapabilecek adamları çok düşük ücretlerle çalıştırır ve onların hatalarının sorumluluğunu asla almayız, git nereye şikâyet edersen et!” (Özellikle kandırmaya çalıştıklarını düşünmek istemedim bile)

Üç kuruşluk şey için kiminle hangi düzeyde uğraşacaksın, kaldı ki hukuk ve adaletin tartışmalı olduğu bir ortamda haklı çıkacağın ne malum?

Öte yandan bu olayı birisine anlatsan ne olacak ki? Mesela sizlere yazıyorum. Biliyorum ki aranızdan pek çok kişi “şunun uğraştığı şeye bak, her yerde böyle, bir tek orada mı, boş işler bunlar” diye beni eleştirecek. İşte özellikle haklarını unutan ve aramaktan yorulan ya da imtina eden kişilerin eleştirileri bana kendimi rahmetlinin dizelerindeki gibi hissettiriyor.

Çok eski değil, 2015 yılında kendime yazlık ev yerine çok daha ucuz olan yelkenli bir tekne aldım. 1990 model. Yani kâğıt üzerinde “yat sahibi”yim. Emekli olup kıt kanaat yazı teknesinde geçiren ve henüz teknesini satmaya direnen 1000 civarında tekne sahibi kalmıştır sanırım.

2016 yılında alt yapısı doğru dürüst hazırlanmadan atıklar ile ilgili uygulamalar başlatıldı. Dışarıdan bakınca deniz aşığı bizler için çok iyi niyetli çalışmalar bunlar. Ama alt yapısı hazır olmadığı için “dostlar alışverişte görsün” mantığı ile sadece bugün için temel amaca hiçbir katkısı olmadan her bir amatör denizci için aylık ilave 1500-2000 TL masraf anlamına geliyor bu uygulama. Yoksa cezası 250-300 bin liraya kadar çıkıyor. Yok, atık boşaltırken yakalanırsan ceza 2000 TL falan, bu başka, belge göstermeme cezası.

Dokuz aylık kışlama için 2015 yılında 1.750 Euro verdiğimiz marinalar hem en az 3500-4000 euro istiyor, çoğunlukla da teknenizin boyu veya yaşı standartlarının altında olduğu için sizi istemiyor.

Sigorta şirketleri binde 5 prim oranı ile sigortalama yaparken şimdi yüzde 1.5 lardan 2 lerden bahsediyor. Yanlış anlaşılmasın bunların hepsi euro bazlı.

Tamircinin bile servis ücreti 50-100 euro. Sanki yurt dışından geliyorlar.

Demin “bunlara neden takılıyor ki?” diye düşünen çoğunluğun şimdi de “Eh deniz fakiri sevmez, yatın varsa bunları ödeyeceksin yoksa senin neyine?” gibi bir yaklaşımda olmaları çok doğal. Çünkü onların pek çoğu ya paralarını nereye koyacaklarını bilemeyen, kayırılan azınlığı (hakikaten bu ülkede yaklaşık 10 milyon kişi düşünsel tercihleri sayesinde aşırı zengin), ya da teknelere mazotun vergisiz verildiğini zanneden, 50 metrelik motor yat ile 10 metrelik yelkenlinin aynı olduğu sanan maaşının azlığından, masraflarının ve kiraların çokluğundan şikâyet eden ve bunların da benzer olduğunu anlamayan kişilerden oluşuyor.

İnsan bilmediği konu ile ilgili farklı fikirlere sahip olabilir. Ayıp olan öğrenmemek.

“Deniz fakiri sevmez”ciler genellikle hafta sonu keyif yaptıkları tekneleri ile ilgili kaptanları aracılığı ile kendilerinden istenen bütün masrafları sorgusuz sualsiz ödedikleri için denizle ilgili mal ve hizmet tedarikçileri sürekli fiyatları artırıyor. “Gönlü zengin amatör denizci” de o tedarikçilere gittiğinde elbette sürekli artan fiyatlarla karşılaşıyor ve kayyumların elinde olan gelirlerinin daima azalması karşısında ne yapacaklarını şaşırıyorlar.

Şu ana kadar çağıramadığımız ya da durumumuzu fark edip zaten çok para alamayacaklarını bildikleri için gelmeyen tamirciler sayesinde teknenin her türlü onarım işini öğrenme yolunda önemli aşama kaydettik. Kışlama konusunda da hala gönlü zengin amatör denizcilere değer veren ve devletin tüm ilave baskılarına ve maliyet artışlarına rağmen onları desteklemeye çalışan çekek yerleri sayesinde idare edebiliyoruz.

Ama bunu ne kadar sürdürebiliriz Allah bilir. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı da sözde Amatör Denizciliği desteklediğini söyleyedursun, başardığı ölçüde gemisini kurtaran kaptan…

Hepimiz her ne yapıyorsak karşılığını hemen hem de azami düzeyde almak için çabalar hale getirildik. Eskiden öyle değildi. Herkes elinden geldiğince bir şeylere katkı sağlamaya çalışırdı. Buna “Dolaylı Çaba Kuralı” deniyor. “Başkalarının istediklerini elde etmelerine katkıda bulunduğunuz sürece istediğiniz her şeyi elde edersiniz.” Ya da başka bir deyişle “İyilik yap denize at, balik anlamazsa halik anlar.” Doğrudan çaba hem kişisel ilişkileri yok ediyor, hem de kaliteyi düşürüyor. Dolaylı Çaba ile insanlığa katkıda bulunmanın ülke geleceğine olumlu etkisi çok büyük.

Ama biliyorum ki bu yazıyı okuyanların çoğunluğu “yarından bize ne, ben bugün ne elde ettiğime bakarım” diyecek. İşte tam da bu yüzden kendimi böyle yabancı ve cacık olmaya hazır hissediyorum.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.