Bildiğiniz gibi uluslararası faktoring ve ekonomi üzerine yazılar yazmaktayım. Her geçen gün gündemin yeni konularla değiştiği ülkemizde biraz da suya sabuna dokunmamak adına beni çok etkileyen ve gerçek olayları işleyen üç filmden bahsetmek istiyorum.
Birinci filmimiz “Sophie Scholl”. Sophia Magdalena Scholl Hitler Almanyasında savaş karşıtı bir öğrenci. Almanya’nın savaşı daha da uzatarak Rusya’ya saldırmasına karşı ağabeyi ve iki arkadaşı ile birlikte bildiri dağıtırken yakalanıyor. "Ein Volk, ein Reich, ein Führer" (Tek millet, tek devlet, tek lider) yaklaşımı çerçevesinde o zamanın Almanyasında tek celsede yargılanıyorlar. Nasyonel sosyalist (Nazi) kıyafetleri içerisinde bir hakim salona giriyor. Salondaki herkes, sanık gençler hariç, “Heil Hitler” diye selam veriyor ve yargılamaya geçiliyor. Hiç sürpriz olmayacak şekilde Sophie, ağabeyi ve arkadaşları vatana ihanet suçundan idama mahkum oluyorlar ve daha sonra idam ediliyorlar.
İkinci filmimiz ise Robert Duval’in baş rolü oynadığı 1992 yapımı ve yaklaşık üç saatlik “Stalin”. Filmde Stalin komünist partisinin başına geçerek devrim düşmanlarını önemli ölçüde sindiriyor. Etrafında oldukça başarılı ve bilgili kişilerden oluşan destekçileri var. Ancak aslında Gürcü olan Stalin kendisini “cahil bir köylü” olarak tanımlayacak kadar mütevazı. Bir süre sonra Stalin etrafında kendisinden daha akıllı gördüğü kişilerin varlığını kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlıyor. Bunun neticesinde çok yakınındaki bu kişileri çeşitli vesilelerle kendisine karşı komplolar kurmakla suçlayarak ya öldürtüyor ya da başka bir şekilde elimine ediyor. Daha sonra ölümüne kadar, kendisinden daha düşük profilli yardımcıları ile ülkeyi yönetmeye devam ediyor.
Sizlerle paylaşmak istediğim üçüncü film ise Şili yapımı “NO”. Film 1988 Şili’sini işliyor. Ama bu tarihin öncesine yönelik bazı bilgiler verelim. 1973’te başkan Salvador Allende’yi bir darbe ile deviren Pinochet ve üç diğer cunta yöneticisi ülkede yönetimi devralıyor. Kısa bir süre sonra Pinochet diğer cunta üyelerini danışman düzeyine indirerek ülkeyi tek başına yönetmeye başlıyor. Partileri kapatıyor ve liberal bir ekonomik yönetim sergiliyor. Korumacı yaklaşım ortadan kaldırılıyor, sendikalar yasaklanıyor, kamu kuruluşları hızla özelleştiriliyor. Yeni anayasanın kabulü ile 1981’de sekiz yıllık bir süre için devlet başkanı oluyor. 1988 yılında ise 9 yıllık bir süre daha devlet başkanı olabilmek için referanduma gidiyor.
Film işte bu yıla dair bir yarı belgesel.
Tüm medyaya ve kurumlara tamamen hakim olan Pinochet “No” taraftarlarına sadece 15 dakikalık bir televizyon programı imkanı veriyor. Kendi reklamlarında ise ülkenin nasıl kalkındığı, yollar, köprüler, sanayideki yenilikler ve varlıklardaki artış işleniyor. Bu arada muhaliflere çok ciddi bir baskı sergileniyor. 17 partinin birleşerek oluşturdukları muhalefet ise birkaç şarkı ve görsel ile “Chile, la alegria ya viene” (mutluluk geliyor) sloganını kullanıyor. Bir de gökkuşağı görseli kullanıyorlar. Çok hoş bir şarkısı da var. Youtube’da bulabilirsiniz. Referandum akşamı başkanın adamları %54 ile “Evet” oyu çıktığını ve Pinochet’nin seçimi kazandığını açıklıyor. Kısa bir süre sonra ülkedeki generallerin başkanlık sarayına girdikleri görülüyor ve gerçek seçim sonucunun %54.7 olarak “Hayır” olduğu açıklanıyor. Belli ki yapılan mutabakata göre Pinochet 1990’daki görev süresi sonuna kadar başkanlığa devam ediyor ve 1998’e kadar da genelkurmay başkanı olarak kalıyor.
Sonlarını söylemiş olsam da üç film de gerçek olaylara dayandığı için yine sıfırdanmış gibi bir kez daha izlenebilir. İnanıyorum ki tüm dünyada tekrar tekrar izleniyordur.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yüce Uyanık
Biraz da film Konuşalım
Bildiğiniz gibi uluslararası faktoring ve ekonomi üzerine yazılar yazmaktayım. Her geçen gün gündemin yeni konularla değiştiği ülkemizde biraz da suya sabuna dokunmamak adına beni çok etkileyen ve gerçek olayları işleyen üç filmden bahsetmek istiyorum.
Birinci filmimiz “Sophie Scholl”. Sophia Magdalena Scholl Hitler Almanyasında savaş karşıtı bir öğrenci. Almanya’nın savaşı daha da uzatarak Rusya’ya saldırmasına karşı ağabeyi ve iki arkadaşı ile birlikte bildiri dağıtırken yakalanıyor. "Ein Volk, ein Reich, ein Führer" (Tek millet, tek devlet, tek lider) yaklaşımı çerçevesinde o zamanın Almanyasında tek celsede yargılanıyorlar. Nasyonel sosyalist (Nazi) kıyafetleri içerisinde bir hakim salona giriyor. Salondaki herkes, sanık gençler hariç, “Heil Hitler” diye selam veriyor ve yargılamaya geçiliyor. Hiç sürpriz olmayacak şekilde Sophie, ağabeyi ve arkadaşları vatana ihanet suçundan idama mahkum oluyorlar ve daha sonra idam ediliyorlar.
İkinci filmimiz ise Robert Duval’in baş rolü oynadığı 1992 yapımı ve yaklaşık üç saatlik “Stalin”. Filmde Stalin komünist partisinin başına geçerek devrim düşmanlarını önemli ölçüde sindiriyor. Etrafında oldukça başarılı ve bilgili kişilerden oluşan destekçileri var. Ancak aslında Gürcü olan Stalin kendisini “cahil bir köylü” olarak tanımlayacak kadar mütevazı. Bir süre sonra Stalin etrafında kendisinden daha akıllı gördüğü kişilerin varlığını kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlıyor. Bunun neticesinde çok yakınındaki bu kişileri çeşitli vesilelerle kendisine karşı komplolar kurmakla suçlayarak ya öldürtüyor ya da başka bir şekilde elimine ediyor. Daha sonra ölümüne kadar, kendisinden daha düşük profilli yardımcıları ile ülkeyi yönetmeye devam ediyor.
Sizlerle paylaşmak istediğim üçüncü film ise Şili yapımı “NO”. Film 1988 Şili’sini işliyor. Ama bu tarihin öncesine yönelik bazı bilgiler verelim. 1973’te başkan Salvador Allende’yi bir darbe ile deviren Pinochet ve üç diğer cunta yöneticisi ülkede yönetimi devralıyor. Kısa bir süre sonra Pinochet diğer cunta üyelerini danışman düzeyine indirerek ülkeyi tek başına yönetmeye başlıyor. Partileri kapatıyor ve liberal bir ekonomik yönetim sergiliyor. Korumacı yaklaşım ortadan kaldırılıyor, sendikalar yasaklanıyor, kamu kuruluşları hızla özelleştiriliyor. Yeni anayasanın kabulü ile 1981’de sekiz yıllık bir süre için devlet başkanı oluyor. 1988 yılında ise 9 yıllık bir süre daha devlet başkanı olabilmek için referanduma gidiyor.
Film işte bu yıla dair bir yarı belgesel.
Tüm medyaya ve kurumlara tamamen hakim olan Pinochet “No” taraftarlarına sadece 15 dakikalık bir televizyon programı imkanı veriyor. Kendi reklamlarında ise ülkenin nasıl kalkındığı, yollar, köprüler, sanayideki yenilikler ve varlıklardaki artış işleniyor. Bu arada muhaliflere çok ciddi bir baskı sergileniyor. 17 partinin birleşerek oluşturdukları muhalefet ise birkaç şarkı ve görsel ile “Chile, la alegria ya viene” (mutluluk geliyor) sloganını kullanıyor. Bir de gökkuşağı görseli kullanıyorlar. Çok hoş bir şarkısı da var. Youtube’da bulabilirsiniz. Referandum akşamı başkanın adamları %54 ile “Evet” oyu çıktığını ve Pinochet’nin seçimi kazandığını açıklıyor. Kısa bir süre sonra ülkedeki generallerin başkanlık sarayına girdikleri görülüyor ve gerçek seçim sonucunun %54.7 olarak “Hayır” olduğu açıklanıyor. Belli ki yapılan mutabakata göre Pinochet 1990’daki görev süresi sonuna kadar başkanlığa devam ediyor ve 1998’e kadar da genelkurmay başkanı olarak kalıyor.
Sonlarını söylemiş olsam da üç film de gerçek olaylara dayandığı için yine sıfırdanmış gibi bir kez daha izlenebilir. İnanıyorum ki tüm dünyada tekrar tekrar izleniyordur.