SON DAKİKA
Hava Durumu

Bilmediklerimiz

Yazının Giriş Tarihi: 19.08.2024 22:29
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.08.2024 22:29

Ali Kaptan sürekli bir tıkırtı ile uyandı. Yakınındaki tekne demir almaktaydı. Kendi teknesinin pozisyonuna ve diğer teknenin rahatça demir alabilmesi için yapması gereken bir şey olup olmadığına baktı. Giden teknenin kaptanına selamet diledi.

Artık uyumak zordu. O koyda akvaryum gibi balıkları seyredebildiği denize baktı. Kıt imkanlarla dahi olsa hayallerini gerçekleştirebildiği için kendisi ile gurur duydu.

Başarılı bir iş yaşamı olmuştu. Fazla maddi birikimi yoktu. Bunun temel sebebi doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi tercih etmesiydi. Elbette her seçiş bir vaz geçiş olduğu için hiçbir akıma katılmamış, hiç kimsenin adamı olmamış ama ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilmişti. Ah bu özsaygı… İşinde en iyi olma çabası elbette sonuç getirmiş ve dünya çapında aranan kişi olmuştu. Tabi sadece ihtiyaç duyulduğunda. Ülkede, sanata, bilime ve yetkinliğe verilen değer neredeyse yok olmuştu.

Sürekli tek işi emeklilik olduğu için Ali Kaptan yazın eşi ile teknede yaşamaktaydı. O gün de her zaman olduğu gibi küçük yelkenli teknelerinin havuzluğunda uyanmıştı.

Bulundukları koyda etraflarında kendileri gibi emekli olup yazlık ev yerine daha ucuz bir tekne almayı başarabilen ve tüm yazı teknelerinde geçiren “deniz karavancıları” vardı. Çok güzel bir iletişim ve komşuculuk oluyordu. Ali Kaptan’ın kendisinden yaşça daha küçük sandığı herkes daha yaşlı idi. Deniz insanı gençleştirmekteydi.

Denize bakmaya devam etti. Ortalama iki günde bir olduğu gibi hava akımı ve akıntı ile bağlantılı olarak açıktan koyun içine doğru bir kirlilik tabakası girmekteydi. Ali Kaptan hemen telefonunun kamerası ile bu durumun videosunu çekti. Zira bir süre sonra kirlilik kıyıdaki kampın oraya ulaşacak, oradaki hükümete yakın kişilerden birisi muhakkak sahil güvenliği arayacak ve tekneleri ihbar edecekti. Bu artık vakayı adiyeden olmuştu. Sahil güvenlik elemanları da biliyordu bunun teknelerden kaynaklanmadığını ama o kadar uzun yoldan gelip durumu kontrol ettiklerini göstermezlerse tekne düşmanları bu kez de onları Cimer’e şikayet ediyorlardı. O nedenle muhtemelen 10.000 lira civarında yakıt harcayıp, gelip birkaç kontrol yapıp gidiyorlardı. Ali Kaptan analiz falan yapmamıştı ama kendisine sahil güvenlikteki görevliler tarafından bu kirliliğin çam poleni olduğu söylenmişti.

Gerçekten kıyılarda bulunan kişilerde tekne sahibi olanlara karşı belirgin bir düşmanlık gözlemlenmekte idi. Kıyıdakilere göre her türlü kirlilik teknelerden geliyordu. Kıyılarda demir atmış tekneler görüntülerini bozuyordu. O kadar ki bir kamu kampında kalan bir bakan yardımcısının varlığı bahane edilerek sahil güvenlik çağırılmış, kıyıdan 500 metre açığa kadar bütün demirli tekneler yerlerinden uzaklaştırılmış, kıyıya yakın illegal tonoz atmış olanlara dokunulmamış, akşam çıkan rüzgar nedeniyle dar alanda demirlemek zorunda kalan tüm tekneler birbirlerine girmiş, sabahı sabah etmişlerdi. Allah bilir, ilgili bakan yardımcısının bu işgüzarlıktan haberi bile yoktu.

Bu koyu çok seviyordu eşi, yoksa Ali Kaptan bu tür düşmanlıklarla karşılaşmak istemiyordu huzur içinde yaşamayı tercih ettiği için. Yakınında alışveriş yapabilecekleri yerler vardı. Bunaldıkça kendilerini denize atıyorlardı. Ama bir koyda kalmanın yasal bir süresi olduğu için teknelerini başka güzel koylara da götürmeleri gerekiyordu. Zaten Türkiye o kadar güzel koylara sahip ki, onca parsellenip çökülmesine rağmen hala rant için göz koyulan ama henüz gidilebilecek cennetlerimiz kalmıştı.

Telefonundan haber başlıklarına göz attı Ali Kaptan. Uzun süredir beyin yıkama operasyonları nedeniyle uzun uzun haber dinlemiyordu. Yeni ve artırılan vergiler gözüne çarptı. Onca yıldır sıçrayan, şahlanan, uçan ülke ekonomisi belli ki müsriflik ve kişiye özel rant sağlayan gereksiz yatırımlar yüzünden artık çökmeye başlamıştı ki vergiler daha da artırılmıştı. Ekonomi iyi yönetilmiş olsa niye 22 seneden sonra yeni vergiler konsundu ki? Aksine azaltılır, halkın refahı artırılmaya çalışılırdı. Ülke kayyum elinde kalmazdı.

Marinalara konan %20 KDV’ye takıldı gözü. Marina adedi artmıyordu. Yeni yandaş zenginlerin önemli bir kısmı da nereye koyacaklarını bilemedikleri paralarının bir kısmı ile “bari rahat denize girelim” diyerek ya onmilyonlaca dolarlık motoryatlar, ya da en büyüğünden yelkenliler alıp, ülkeye para vermemek için yabancı bayrakta tutuyorlardı. Ama hepsi de marina arıyordu. Marina ücretleri Avro bazında 3 kat civarında arttığı için zaten artık marinada kalamıyordu Ali Kaptan ve onun gibiler. Onların kışladıkları yerlerde zaten vergi istisnası yoktu ki.

Spor haberlerine baktı. Atatürk’ün kızları Çin’i yenerek olimpiyatlarda yarı finale kalmış, İtalya ile oynayacaklardı. Belki bu kez onlar uğurlu gelir diye muhalefet partisi mensupları maça gitmiş ve gelibiyet yaşanmıştı. Hakikaten daha önce maçlarda milli takımı desteklemeye giden kimilerinin adı hep yenilmemizden dolayı “uğursuz”a çıkmıştı. Arkasından baktığı haberde de gördü ki ülkenin ekonomisinin bugünkü durumundan birinci derecede sorumlu kişisi maça gidenlerin müsriflik yaptığını söylüyor. Hafifçe gülümsedi.

Yanlarında demirli 11 metrelik yelkenli teknenin satılık olduğunu öğrendiler. Teknenin İtalyan sahipleri seksen yaşın verdiği yorgunlukla yıllardır kullandıkları tekneyi onsekiz bin Avroya satıyorlardı. Para olsa hiçbir şey dedi Ali Kaptan. “650-700 bin liraya doğru dürüst araba alamazsın, değil üç oda bir salon tekne…” Sonra yine gülümsedi. “Bu tekneyi alan kişi “yat sahibi” sayılacak, devletin ve sokaktaki adamın gözünde trilyonluk “yat sahipleri” ile aynı kefeye konacak.” Tekneyi bir arkadaşına tavsiye etti hemen. Arkadaşının yanıtı güzeldi. “Tekne iyi de her sene üçte bir fiyatını marinaya veremem ki”. Bu işte bir terslik vardı da, neremiz düzgündü ki?

Artık atık verilmesi gerekiyordu. Kendilerine 48 mil (yaklaşık 10 saat) mesafede bir atık alım tesisi 250 lira kadar bir tutar karşılığında atık kağıdı veriyordu. Zaten yasal rakam 7.5 Avro idi, kurala göre daha fazlası alınamazdı. 12 mil mesafede atık alım gemisi vardı. “Oraya gelmiyoruz” dediler. “Siz gelirseniz de 750 Lira.” Yine aynı mesafedeki marina atık kağıdı yazmak için 1.000 Lira istediği için tekneyi tercih ettiler. Atık alım teknesinin jeneratörü arızalı olduğu için 220 voltu bulabildiğinden alıyor, bulamadığından alamıyordu. “Bir şekilde” durumu hallettiler. Ayda 1500 lira civarında atık transfer belgesi masrafı oluyor, böylece denizlerimiz temiz kalıyordu.

Arkadaşları ile anlaşıp bir başka koya gittiler. Orası daha bakir, kıyıdan yolu kapalı bir cennetti. Dip yapısı nedeniyle akvaryum gibi olmasa da denizi çok temizdi. Ali Kaptan emekli maaşına kaldığından beri restoran iskelelerine uğrayamıyordu. İskelede kalınca yemek yemek gerekiyor, o zaman da milyon dolarlık motoryat sahipleri ile aynı kefeye konuyorlardı. Neredeyse tüm yazı alargada geçiriyorlardı. Yılda bir kez gitmekten keyif aldıkları bir restoran kalmıştı. Bakalım oraya da ne zaman gidebileceklerdi? Teknedeki arıza nedeniyle çok da hareket edemiyorlardı. Ustaların arasında en fazla ücret talep edeni tamirden anlamayan varlıklı tekne sahipleri tarafından “iyi” az isteyeni de “kötü” olarak nitelendirildiğinden bütün “ustalar” karşısındakini nasıl çarpacaklarını düşünür olmuşlardı. Senelerdir teknesine usta çağıramıyordu Ali Kaptan çok mecbur kalmadıkça. Kendi öğrenip kendisi onarıyordu arızaları. Bu onun için bir gelişim fırsatı olmuştu. Bazen de başka teknelerin sorunları oluyordu, hep birlikte çözerek beraber öğreniyorlardı.

Gittikleri koyda her zamanki yerlerine demir attılar. Doğanın sesini dinleyerek zaman geçirmek gibisi yoktu. Derken çıkartma gemisine benzer bir büyük tekne geldi yakınarına. Sonra bir sürat botu. Arkasından yaklaşık 60 metrelik bir motoryat 150-200 metre ileriden zincirini boşaltarak kıyıya doğru demir atmaya başladı. Bir kayaya bağladılar tekneyi. 45 dakika falan sonra idi, bir deniz uçağının sesi duyuldu. Uçak körfezin ortasında bir yerde durdu ve beklemeye başladı. Yeni bağlanmış olan motoryatın Ali Kaptan’ın teknesinden büyük botu deniz uçağının yanına gitti ve inen birkaç kişiyi aldı. Meğer çıkartma gemisi sandıkları teknede birkaç bot, jetskiler falan varmış, vinçle hepsini indirdiler. Motoryattakiler akşam saatlerine kadar o oyuncaklarla zaman geçirdiler. Akşam da müzik ve eğlence ile epey sürdü. Sessiz, sakin koy sesli ve rahatsız hale gelmişti. Yavaş yavaş tüm cennetlerimizin yok edilmekte oluşu gibi.

“Artık her ortamda böyle değil mi? Sonradan para görenlerin diğer insanları gözlerinde küçümsemeleri ve saygı duymamaları nedeniyle olmuyor mu pek çok rahatsızlık? Tokun açın halinden anlamaması ve tokluğu devam etsin diye açları daha da aç hale getirmesi bundan değil mi? O nedenle karikatürleri, filmleri yapılmadı mı 1950’lerin sonradan görmelerinin? Bakalım bunlar ne zaman karikatürlük olacak?” diye düşündü Ali Kaptan.

Ülkenin çarpıklıklarından bir yaz boyu da olsa uzak bir şekilde, deniz dostları ile her zamanki ıslıkları ile haberleşip suya atladılar ve güzel muhabbetlerini pekiştiren sohbetlerini denizde sürdürdüler. Hepsi yanlış ellerdeki ülkelerinin bu halinde dahi her şeye rağmen cennet vatanlarının, tamamen satılmadan şimdilik, kendi çaplarında keyfini çıkarabilmelerinin gururunu yaşadılar.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.