SON DAKİKA
Hava Durumu

Kaliteli borçlanma üzerine

Yazının Giriş Tarihi: 23.09.2024 11:37
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.09.2024 11:38

Temmuz ayı ödemeler dengesi raporunu incelediğimizde, 3,7 milyar dolar sermaye girişi olduğunu görüyoruz. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in ifadesi ile son 10 yılın aylık bazda en yüksek portföy girişi olmuş. Ödemeler Dengesi raporunun Finans Hesabı başlığının alt kırılımlarına baktığımızda; tamamına yakınının Devlet Borçlanma Senetleri-Tahvillerle olduğunu görüyoruz. Bunun anlamı şu; doğrudan yatırıma para gelmiyor, para faize geliyor, faiz için geliyor.

Görüşüm şudur ki; son 10 yılın aylık bazda en yüksek portföy girişi ifadesi aslında; son 10 yılın aylık bazda en yüksek borçlanması anlamına geliyor. Devletlerin borçlanabilmesi başarı değildir. Şirket için olsa bir nebze farklı düşünebilirdik. Bunu da bir nebze diyerek sınırlandırıyorum. Çünkü her borç ‘kaliteli borç’ değildir. Hangi faiz oranıyla, hangi teminatla, hangi vade ile hangi ‘diğer’ şartlarla borçlanıldığı borçlanmanın kalitesini belirler. Ama devlet borçlanması öyle değil. Devlet her şekilde borç bulabilir. Aylık 3,7 milyar doları aylık 10 milyar dolar da yapabilirsiniz. Asıl başarı şu olurdu:

Hazinenin raporunda; aylık bazda 6 milyar dolar giriş oldu, bunun 1,1 milyar doları hisse senedi piyasasına, 4 milyar doları doğrudan yatırıma, 0,9 milyar doları devlet iç borçlanma senetlerine geldi diye okusaydık, işte bunun adı ‘başarı’ olurdu. Bunun adı ‘kaliteli portföy girişi’ olurdu.

Dolayısıyla, aynı tutarları, aynı verileri hem olumlu hem temkinli olarak yorumlamak mümkün. Borçlanma demişken; reel sektörün bu faiz oranları ile borçlanması, sadece işletme sermayesini karşılamaktan öteye geçmiyor. Yatırım yapmak için bu oranlardan borç alınmaz. Bu oranlardan borç alınırsa, enflasyonun düşmesi beklenemez. Konu konuyu açarken ve yeni penceremiz enflasyona gelmişken, ‘yuvarlama enflasyonu’ tabirini dile getirmek isterim. Çok sıkça gördüğüm bu durum bir ekonomistin mülakatında ‘yuvarlama enflasyonu’ olarak adlandırıldığında, işte tam olarak bu dedim. Hem psikolojik enflasyon hem de yuvarlama enflasyonu ile karşı karşıyayız. Özellikle küçük esnaf tarafında bu son derece revaçta… 80’i 100’e, 6’yı 10’a yuvarlayıp fiyat belirleme moda oldu. Bir hizmet ya da ürünün fiyatı ne ona olan taleple, ne de arz durumuna göre belirlenmez oldu. Selvi Boylum Al Yazmalım filmindeki replik gibi: Sevgi neydi? Sevgi emekti… Fiyat neydi? Arz ve talebin kesiştiği noktaydı.

Artık öyle değil. Ne sevgi bildiğimiz sevgi, ne fiyat bildiğimiz fiyat. Kaliteli sevgi, kaliteli fiyat, kaliteli portföy girişi…

İşte bütün mesele bu…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.