SON DAKİKA
Hava Durumu

Enflasyon sebep-sonuç ilişkisinin analizi

Yazının Giriş Tarihi: 07.07.2023 11:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.07.2023 11:46

Yanlışlanabilirlik İlkesi Kapsamında Faiz ve Enflasyon Sebep-Sonuç İlişkisinin Analizi

 

Günümüzde genel-geçer olarak kabul edilen teorem, enflasyonu önlemenin yollarından birinin faiz artışından geçtiğidir. Merkez Bankaları fiyat istikrarını sağlamak için, en hızlı seçenek olarak faiz artışını seçerler. Böylelikle paraya ulaşma zorlaşacak, üretim arzı bir alt kategoride dengeye gelecek, tüketim ve yatırım yavaşlayacak ve enflasyonun düşmesine sebep olacak. Pandemi sonrası oluşan yüksek enflasyonla mücadele etmek için hemen hemen tüm Merkez Bankaları bu yöntemi seçtiler. ABD ve Avrupa başta olmak üzere, seçilen bu yöntemin faydalarını görmeye başladılar. Enflasyon artışı durdu, hatta gerilemeye başladı. ‘Makul seviyeye’ gelince de izleme dönemine girecekler. Bir süre faizlere dokunmayıp, piyasayı takip etmeye koyulacaklar.

Ülkemizde de enflasyon son 1,5 yıldır artış eğilimi gösterdi. Diğer Dünya ülkelerinden farklı olarak, biz enflasyonla mücadele için faiz artış yöntemini değil, tam tersine faiz oranını düşürme seçeneğine odaklandık. Faizi indirirsek enflasyonun da düşeceği öngörüsü son 2 yıla damgamızı vurdu. TCMB politika faizini kademeli olarak düşürdü. Ama enflasyon düşmedi. Piyasa faizi ise TCMB’den bağımsız kendi yolunu kurdu, kredi ve mevduat faizleri sürekli arttı. Nihayet ekonominin yeni aktörleri bu varsayımın geçerli olmadığını gördü ve ilk toplantıda faiz artışı kararı aldı. Enflasyonla mücadele etmek için hemen hemen tüm ülke merkez bankalarının uyguladığı yola döndük.

Bu kısa özet bana bilimsel yöntem sorgulamasını hatırlattı. Bilimsel bilginin tümevarım yöntemi ile elde edildiği, gözlem ve deneylerle doğrulandığı pozitivist bilimsel yöntem; hala genel kabul gören bir metodolojidir. Bilim insanlarının geneli, bilimi-bilimsel bilgiyi bu yöntemle elde ederler. Yani bir bakıma enflasyonu düşürmenin seçeneklerinden birinin faiz artışı olduğu o genel görüş gibi… Bu seçenek tümevarımla elde edilen pozitivist bir yaklaşımdır.

Tümevarımcı, doğrulamaya dayanan, pozitivist metodolojinin eleştirisi Karl Popper tarafından yapılmış.  20.yy’ın en önemli bilim insanlarından olan Popper, yanlışlama kuramı ve yanlışlanabilirlik ilkesi ile tümevarımcı bilginin bilimsel bilgi olmadığını ileri sürdü. Ona göre sadece gözlem ve doğrulama ile bilimsel bilgi elde edilemez, bir varsayımın bilimsel olması için yanlışlanabilirlik ilkesine dayanması gerekir.

Bu ne demek? Yanlışlanabilirlik ilkesi ne anlama geliyor? Aslında çok basit bir mantığa dayanıyor. Bir varsayımın oluşturulduğu anda, onun hangi şartlarda yanlış olabileceğinin de kriterlerinin belirlenmesi gerektiğine dayanıyor.  Yılmaz Erdoğan’ın şiirinde geçtiği gibi… ‘Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim!’ Bilimsel bilgi de ‘Varsayımın yanlışlanabilme ihtimaline ait kriterlerin varlığını sevdim!’ gibi bir şey…

Bizim enflasyon-faiz döngüsündeki ‘inadımız’ da bana bu yanlışlanabilirlik ilkesini hatırlattı.  Herkes öyle yaptı diye biz de bunu bilimsel kabul edip uygulayacak değiliz mantığı sürdük sanki…

Neptün’ün keşfini bilir misiniz? Aslında Neptün matematikle ve tümevarımla keşfedilmiştir. Uranüs’ün eksen dönüşünde bir farklılık görülüyor. Genel-geçer, bilimsel bilgiye uymayan bir yörüngesi var. Newton’un kütle çekim yasasına göre ters giden bazı şeyler görülüyor. Uranüs’ün bu bilimsel olmayan hareketini açıklayan tek seçenek, onun çevresinde bizim henüz bilmediğimiz bir gezegenin varlığıydı. Böylelikle tümevarımla, mantıkla, sonrasında gözlem ve hesaplamalarla Uranüs etrafında bir gezegen olmalı düşüncesi ile araştırma başlatılıyor. Sonrası Bingo! Meğerse orada bizim bilmediğimiz bir gezegen, Neptün varmış. O eksen hareketindeki tutarsızlık böylelikle ortadan kayboluyor. Karl Popper’in karşı çıktığı tümevarım ve pozitivist yaklaşım aslında bilimin temelini oluşturuyor. Popper, kesin bilginin varlığına da şüphe ile yaklaşıyor. Sorgulamacılığı biraz da metafiziği dikkate alan bir kuram oluşturmuş.

Dolayısıyla, kaba tabirle, diğerleri tümevarımcı kuramla ilerlerken biz yanlışlanabilirlik ilkesine benzer bir tavır sergiler gibi olduk. Ama olmadı, geri adım atıp deney-gözlem ve mantıkla bezenmiş pozitivist ekole döndük.

Belki de Hazine ve Maliye’nin yeni patronu Mehmet Şimşek’in ‘rasyonel zemine dönüş’ söylemi de bu analizimizi destekler niteliktedir.  Karl Popper’in doğum günü yaklaşıyor, 28 Temmuz… Bu yazımızı ona ithaf edelim.

Say Kanunu ne diyordu? Her arz kendi talebini doğurur… Biraz esinlenme yapalım ve kendi teoremimizi ortaya koyalım. Her enflasyon kendi faizini doğurur, normal doğmazsa, bi’ kesik atılır, ama doğar…’Doğum’ günün kutlu olsun Bay Popper!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.