SON DAKİKA
Hava Durumu

Dolarizasyonda tersine Plasebo Etkisi

Yazının Giriş Tarihi: 09.12.2020 21:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.12.2020 21:44

Bankalardaki toplam yabancı para mevduatı bu yazıyı kaleme aldığımız günde 256 Milyar USD seviyesini geçti. Gerçek ve tüzel kişilerin toplam mevduatlarından oluşan bu tutar geçen yılın aynı döneminde 225 Milyar USD seviyelerindeydi. Son bir aydır da haftalık ortalama 2 Milyar USD seviyelerinde artarak, hız kesmeden ivmesine devam ediyor. Faiz artışları, Türk Lirası mevduatlarda stopaj indirimi, yapısal reformlara ilişkin açıklamalar dolarizasyonu önleyemiyor.  Bu noktada plasebo etkisinin tersine işleyen bir durum aklımıza geliyor. Plasebo etkisi, farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir. Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Sahip olduğu tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın işe yarayacak ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Bu durumun sonucunda psikolojik etkiyle de olsa hasta iyileşme sürecine girer. Dolarizasyonda da bunun tam tersine, işe yaracak çareler-çözümler ortaya konulsa dahi, hastalık iyileşmiyor, iyileşse dahi hastaymış gibi hissettiriyor, örneğimizle ilişkilendirdiğimiz şekliyle de yabancı para mevduata ilgi azaltılamıyor.

 

Çözüm önerisi olarak sabit kur rejimi ya da sermaye kontrolü tabi ki de son başvurulacak hamleler dahi olmamalı. Daha fazla faiz artışı, kambiyo vergisi artışı, stopaj indiriminin devamlılığı vb. önlemler gelecektir. Ama asıl önemli olan konu, USD/TL özelinden bakarsak kurun nerede olduğu değil, kurdaki dalgalanmanın sürekli hale gelmemesidir. Faiz artışı sonrası düşen kur bir hafta sonra hızlı bir artış yaparsa, gün içinde +/- %2’lik iniş çıkışlar yaşanırsa dolarizasyonun önüne geçilemez. Yabancı paraya ilgiyi azaltmanın yolu tabi ki güvenden geçiyor. Bunun sonucu olarak da aslında beklenen tablo kur seviyesinin makul yatay grafikle seyretmesidir. Makul yataydan kastımız, enflasyon oranında artan döviz kuru seviyesidir. Enflasyon oranından kastımız da ‘açıklanan’ enflasyondur.

 

Şimdilik bu hızlı dalgalanmaya çözüm bulamadık. Bankalarda artan döviz mevduatı, çeşitli kanallarla hazineye – merkez bankasına çekiliyor. Yabancı para zorunlu karşılık oranları arttırılarak, döviz iç borçlanma yoluna gidilerek adeta bir sarmal oluşturuluyor. Fakat bunun sürdürülebilirliği mümkün değildir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, kurdaki dalgalanmanın önüne geçilmesi TL’ye dönüşü hızlandırır. Bu sağlanamazsa faizleri %25 dahi yapsak döviz tevdiat hesapları artmaya devam eder. Kur yüksekken dövize yatırım yapan, kur düştüğü zaman zarar etmemek için satmaz. Kur düşünce ortalamayı kendi lehine döndürmek için yeniden alıma gider. Kur artınca da, artış trendi başladığı için yeni yatırımcılar fırsatı değerlendirmek üzere hamle yapar. Halbuki kur üç ay yatay makul seviyede tutulabilse, döngü tersine çevrilebilir.

 

Uygulanan bir diğer yöntem, parasal sıkılaştırmadır. Piyasadaki TL miktarını azaltırsanız, yabancı paraya gidecek TL de azalır. Kredi muslukları kısılırsa, kredi çekip dövize yatırım yapma şeklindeki finansal yatırım ucubesi de azalır, ortadan kalkar. Aktif rasyosunun önümüzdeki aydan itibaren terkedilmesi de sıkılaştırmanın hamlesidir. Böylelikle bankalara ‘kredi verin’ baskısı kalkmış olacak.

 

Döviz mevduata ilgiyi azaltacak bir diğer enstrüman da borsa olarak karşımıza çıkıyor. Halka arza edilmek üzere daha fazla firmanın teşvik edilmesi, hisse senedi piyasasının genişletilmesi ve geliştirilmesi TL’nin güçlenme kapasitesini arttıracaktır.

 

Tüm bu saydığımız fırsat ve tehditler eşgüdüm içinde değerlendirilir ve süreklilik kazanırsa dolarizasyon olarak adlandırdığımız yabancıya paraya yatırım ilgisi bir nebze olsun yavaşlatılır ve hatta döngü tersine işler.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.