Bir proje için harcanan para, zaman, emek belli bir noktadan sonra fayda vermiyorsa, hatta zarara dönüşüyorsa, fakat hala bu projenin ilerlemesinde ısrar ediliyorsa batık maliyet yanılgısı ile karşı karşıyasınızdır. 1985 yılında Hal Arkes ve Catherine Blumer’ın yazdığı ‘Batık Maliyet Psikolojisi’ adlı kitap tam olarak bunu anlatır. Sadece iktisadi terminolojide değil; psikoloji, sosyoloji, siyaset, günlük hayat vb. birçok noktada atıfta bulunulan bir kavramdır. Basit bir ifade ile ; ‘O kadar para(emek-zaman) harcadık, devam ettirelim’ yanılgısıdır. Güzel bir oyun olacak beklentisi ile tiyatro bileti aldınız, salona gitmek için 2 saatiniz trafikte geçti, bilet için para ödediniz. Oyun başladı, ama hiç hoşunuza gitmedi. O kadar emek harcadığınız için ilk perde bittikten sonra salonu terk etmeyi düşünemiyorsunuz. Belki de bu yüzden kalan bir saatiniz de keyifsiz geçiyor. İş kurmaya karar verdiniz. 500 birimlik bütçe ayırdınız. Dükkân tutuldu, tadilat başladı, 350 birimlik harcamayı yaptınız. Ama o sırada aynı sokakta sizinle aynı işi yapacak ama daha kaliteli ve modern bir dükkân açıldı. Rekabet etme şansınız düşük. Kalan 150 birimlik yatırıma devam eder misiniz? Yoksa o harcadığınız 350 birimi bir şekilde daha ucuza devrederek az bir zararla kurtulma niyetine mi girersiniz? Ya da daha modern bir dükkân oluşturmak için ek 250 birimlik yatırım mı planlarsınız? Kış geldi, gardırobunuzu düzenliyorsunuz. O kadar çok eşyanız var ki, artık dolaba sığmıyor. Ama eskimiş de olsa o kıyafetlerden kurtulamıyorsunuz. Başkasına vermek ya da atmak gibi bir seçenek sizi üzüyor. Çünkü o paltoya zamanında çok para vermiştiniz. Öyleyse daha küçük bir dolap alıp eskileri orada saklamaya devam edelim, öyle değil mi?
Bunlar ve bunlara benzer örnekler, artık ‘zarar’ noktasına gelen faaliyetleri bir şekilde devam ettirme ısrarına dayanıyor. Batık maliyet sendromu nereden aklıma geldi? Döviz mevduatlarında son 1,5 senede yaşanan artışı incelerken, sebepleri arasında batık maliyet yanılgısı da olabilir düşüncesine ulaştım. Ağustos 2018’de gerçek kişilerin toplam döviz mevduatı 86 milyar USD dolaylarındaydı. Bugün ise 120 milyar USD’yi geçti. Belirttiğim gibi bunlar sadece gerçek kişilerdir, tüzel kişileri barındırmıyor. Peki bireyler neden dövize yatırımı bu düzeyde arttırdı? Cevap aslında belli… Döviz kurunda beklenen hızlı artıştan nemalanmak için… Ama işler pek de düşünüldüğü gibi gitmedi. Ağustos 2018’de USD/TRY 7,00’ı görmüş, hatta anlık olarak geçmiş, 6,50’nin üzerinde birkaç gün kalmıştı. 6,20’den Dolar alanlar, kur gevşedikçe batık maliyet yanılgısı ile satmadılar. 6,00’a indiğinde, hala satmadılar. 5,90’a indiğinde satmadılar. 5,80’e indiğinde ortalama maliyeti düşürmek için ekstra alım yaptılar. Aralık 2018’de kur 5,30’lara indi, ortalama maliyeti daha da düşürmek için hala almaya devam ettiler. Dolayısıyla 2018’de 6,20’den dolar alımına giren biri, ortalamasını belki de 5,80’lere indirdi. Ama bugün halen ortalamanın tam da ortasında yer alıyorlar. Belki de zararın ilk aşamalarında çıkıp, TL vadeli mevduata yönelselerdi, şimdilerde en az %15 kazançlı çıkmışlardı. İşte bu örnek de bir bakıma batık maliyet sendromu ile ilişkilendirilebilecek bir yapıyı gösteriyor. Battı balık yan gider, devam et sendromu…
Dolarizasyona madem değindik, birkaç kelam daha edelim… Birkaç ay önce döviz satın alma işlemlerinde kambiyo vergisi oluşturulmuştu. Binde 1’lik oranın burada kalmayacağını, artacağını yazmıştık önceki yazılarımızda… 07/12/2019 tarihi itibari ile oran binde 2’ye çıkartıldı. Burada da kalmayacak. Adım adım yüzdelik oranlara gelecek. Bu, işin caydırıcılık önlemi… Ama bir de TL’ye teşvik önlemleri gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Vadeli TL mevduat ve katılım hesaplarında stopaj oranları mutlaka indirilmelidir. Diğer yandan şu uyarıyı da naçizane yapmak isterim. Faize karşı hassasiyet gösteren kesimlerin de dövize yatırım yaptığını görmekteyiz. Unutmayalım ki, dövizin artışından kaynaklanan nema da faizden etkileniyor. Döviz kurunu belirleyen hammadde kabının içinde faiz unsuru da var. Yani faizdeki kazanç masum değil, döviz kurundaki artışın kazancı masum yanılgısını bir daha düşünmekte fayda var. Diğer bir nokta, banka bilançolarında görünen döviz mevduatlar kaydı paralardır. Çekmeye kalksanız bankalarda o kadar döviz bulamazsınız. Velhasıl, TL’ye olan güven döviz mevduatlarındaki hareketle karşımıza çıkar. Kredi borcu döviz olmayan, ticareti döviz olmayan bireyler dövize neden gitsin? Sihirli cümle, TL’ye karşı oluşturulacak süreklilik arz eden güven… İşte bunu oluşturduğumuz zaman, bireysel mevduatlarda gördüğümüz 120 milyar USD’yi bulan hacmin peyderpey aşağı yönlü bir trend oluşturacağını göreceğiz.
Batık maliyet yanılgısı, ya da benim tabirimle ‘battı balık yan gider, devam et sendromu…’ Şimdi şöyle bir hayatınıza bakın… Bu yanılgıya düştüğünüz ya da bu yanılgıdan döndüğünüz hangi olaylar karşınıza çıktı. Batmayan ve düz giden yeni bir yıl geçirmeniz dileğiyle…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yılmaz Velioğlu
Batık maliyet sendromu
Bir proje için harcanan para, zaman, emek belli bir noktadan sonra fayda vermiyorsa, hatta zarara dönüşüyorsa, fakat hala bu projenin ilerlemesinde ısrar ediliyorsa batık maliyet yanılgısı ile karşı karşıyasınızdır. 1985 yılında Hal Arkes ve Catherine Blumer’ın yazdığı ‘Batık Maliyet Psikolojisi’ adlı kitap tam olarak bunu anlatır. Sadece iktisadi terminolojide değil; psikoloji, sosyoloji, siyaset, günlük hayat vb. birçok noktada atıfta bulunulan bir kavramdır. Basit bir ifade ile ; ‘O kadar para(emek-zaman) harcadık, devam ettirelim’ yanılgısıdır. Güzel bir oyun olacak beklentisi ile tiyatro bileti aldınız, salona gitmek için 2 saatiniz trafikte geçti, bilet için para ödediniz. Oyun başladı, ama hiç hoşunuza gitmedi. O kadar emek harcadığınız için ilk perde bittikten sonra salonu terk etmeyi düşünemiyorsunuz. Belki de bu yüzden kalan bir saatiniz de keyifsiz geçiyor. İş kurmaya karar verdiniz. 500 birimlik bütçe ayırdınız. Dükkân tutuldu, tadilat başladı, 350 birimlik harcamayı yaptınız. Ama o sırada aynı sokakta sizinle aynı işi yapacak ama daha kaliteli ve modern bir dükkân açıldı. Rekabet etme şansınız düşük. Kalan 150 birimlik yatırıma devam eder misiniz? Yoksa o harcadığınız 350 birimi bir şekilde daha ucuza devrederek az bir zararla kurtulma niyetine mi girersiniz? Ya da daha modern bir dükkân oluşturmak için ek 250 birimlik yatırım mı planlarsınız? Kış geldi, gardırobunuzu düzenliyorsunuz. O kadar çok eşyanız var ki, artık dolaba sığmıyor. Ama eskimiş de olsa o kıyafetlerden kurtulamıyorsunuz. Başkasına vermek ya da atmak gibi bir seçenek sizi üzüyor. Çünkü o paltoya zamanında çok para vermiştiniz. Öyleyse daha küçük bir dolap alıp eskileri orada saklamaya devam edelim, öyle değil mi?
Bunlar ve bunlara benzer örnekler, artık ‘zarar’ noktasına gelen faaliyetleri bir şekilde devam ettirme ısrarına dayanıyor. Batık maliyet sendromu nereden aklıma geldi? Döviz mevduatlarında son 1,5 senede yaşanan artışı incelerken, sebepleri arasında batık maliyet yanılgısı da olabilir düşüncesine ulaştım. Ağustos 2018’de gerçek kişilerin toplam döviz mevduatı 86 milyar USD dolaylarındaydı. Bugün ise 120 milyar USD’yi geçti. Belirttiğim gibi bunlar sadece gerçek kişilerdir, tüzel kişileri barındırmıyor. Peki bireyler neden dövize yatırımı bu düzeyde arttırdı? Cevap aslında belli… Döviz kurunda beklenen hızlı artıştan nemalanmak için… Ama işler pek de düşünüldüğü gibi gitmedi. Ağustos 2018’de USD/TRY 7,00’ı görmüş, hatta anlık olarak geçmiş, 6,50’nin üzerinde birkaç gün kalmıştı. 6,20’den Dolar alanlar, kur gevşedikçe batık maliyet yanılgısı ile satmadılar. 6,00’a indiğinde, hala satmadılar. 5,90’a indiğinde satmadılar. 5,80’e indiğinde ortalama maliyeti düşürmek için ekstra alım yaptılar. Aralık 2018’de kur 5,30’lara indi, ortalama maliyeti daha da düşürmek için hala almaya devam ettiler. Dolayısıyla 2018’de 6,20’den dolar alımına giren biri, ortalamasını belki de 5,80’lere indirdi. Ama bugün halen ortalamanın tam da ortasında yer alıyorlar. Belki de zararın ilk aşamalarında çıkıp, TL vadeli mevduata yönelselerdi, şimdilerde en az %15 kazançlı çıkmışlardı. İşte bu örnek de bir bakıma batık maliyet sendromu ile ilişkilendirilebilecek bir yapıyı gösteriyor. Battı balık yan gider, devam et sendromu…
Dolarizasyona madem değindik, birkaç kelam daha edelim… Birkaç ay önce döviz satın alma işlemlerinde kambiyo vergisi oluşturulmuştu. Binde 1’lik oranın burada kalmayacağını, artacağını yazmıştık önceki yazılarımızda… 07/12/2019 tarihi itibari ile oran binde 2’ye çıkartıldı. Burada da kalmayacak. Adım adım yüzdelik oranlara gelecek. Bu, işin caydırıcılık önlemi… Ama bir de TL’ye teşvik önlemleri gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Vadeli TL mevduat ve katılım hesaplarında stopaj oranları mutlaka indirilmelidir. Diğer yandan şu uyarıyı da naçizane yapmak isterim. Faize karşı hassasiyet gösteren kesimlerin de dövize yatırım yaptığını görmekteyiz. Unutmayalım ki, dövizin artışından kaynaklanan nema da faizden etkileniyor. Döviz kurunu belirleyen hammadde kabının içinde faiz unsuru da var. Yani faizdeki kazanç masum değil, döviz kurundaki artışın kazancı masum yanılgısını bir daha düşünmekte fayda var. Diğer bir nokta, banka bilançolarında görünen döviz mevduatlar kaydı paralardır. Çekmeye kalksanız bankalarda o kadar döviz bulamazsınız. Velhasıl, TL’ye olan güven döviz mevduatlarındaki hareketle karşımıza çıkar. Kredi borcu döviz olmayan, ticareti döviz olmayan bireyler dövize neden gitsin? Sihirli cümle, TL’ye karşı oluşturulacak süreklilik arz eden güven… İşte bunu oluşturduğumuz zaman, bireysel mevduatlarda gördüğümüz 120 milyar USD’yi bulan hacmin peyderpey aşağı yönlü bir trend oluşturacağını göreceğiz.
Batık maliyet yanılgısı, ya da benim tabirimle ‘battı balık yan gider, devam et sendromu…’ Şimdi şöyle bir hayatınıza bakın… Bu yanılgıya düştüğünüz ya da bu yanılgıdan döndüğünüz hangi olaylar karşınıza çıktı. Batmayan ve düz giden yeni bir yıl geçirmeniz dileğiyle…