Türk dünyasında yeni eksen: Türkiye-Azerbaycan-Özbekistan
Yazının Giriş Tarihi: 16.06.2023 19:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.06.2023 19:44
Azerbaycan ve Özbekistan, biri Güney Kafkasya’da diğeri Orta Asya’da yer alan iki kadim Türk yurdudur. Kuşkusuz bu iki ülkenin kaderini birleştiren ve gelecek perspektifini birlikte tayin etmelerini zaruri kılan pek çok husus mevcuttur. Öncelikle bu iki ülke post-Sovyet ülkeleri olarak yakın zamanda bağımsızlıklarına kavuşmuş, devlet kurumlarını benzer dönemlerde inşa etmiş ve insanlarına refah ve istikrar kazandırmak için benzer zorluklarla mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Bir boyutuyla Özbekistan, Semerkant ve Buhara gibi şehirleriyle Türkistan medeniyetine öncülük eden, jeopolitik anlamda kilit bir rol oynayan ve zengin doğal kaynakları, otuz beş milyonu bulan genç nüfusu ve geniş tarım alanlarıyla istikbal vadeden bir ülkedir. Öte yandan Azerbaycan gene zengin doğal kaynakları, yetişmiş insan gücü ve tecrübeli liderleriyle Türk dünyasında kritik bir mevki işgal etmektedir.
Ortak problemlere sahip olmak bu iki ülkeyi zaman içinde daha fazla birbirine yakınlaştırmış, ortak değerler ve imkânlar üzerinden istikbale güvenle bakmayı mümkün kılacak uygun bir zeminde buluşturmuştur. Öncelikle bu iki ülkeyi diğer Türk Cumhuriyetlerinden ayıran en önemli alamet-i farika, bağımsızlıklarına olan aşırı düşkünlükleri, bunun neticesinde içlerinde bulunan Rus nüfusunu ve nüfuzunu çok hızlı bir biçimde azaltmaları ve yetişmiş insan güçlerini çok kısa sürede seferber edebilmeleri olmuştur. Her iki ülke bağımsızlıkların ilk yıllarında haklı olarak daha fazla içe kapanarak kendi milli güvenliklerini teminat altına alacak politikalar izlemişler, kendi iç cephelerini tahkim etmişler ve peyderpey dışa açılarak dünyada hak ettikleri pozisyonu kazanmak için güçlerini birleştirmişlerdir.
Bu bağlamda Haydar Aliyev ve İslam Kerimov’un eski Sovyet devletinde etkin bürokratlar olarak son derece sakin, kendilerinden emin ve tecrübelerini pratiğe aktarmada başarılı birer profil çizmelerinin ehemmiyeti oldukça büyüktür. Zira her iki lider de realisttir, dünyadaki değişim ve dönüşümü ve ülkelerini potansiyellerini iyi okumaktadırlar. Bu nedenle son derece temkinli, ihtiyatlı ve güvenlik odaklı adımlar atarak kendisinden sonrakilere mümkün mertebe dış müdahalelere kapalı, farklı coğrafyalardan gelmesi muhtemel tehditlere karşı müteyakkız ve maceralara karşı sağduyulu bir devlet kimliği inşa etmişlerdir.
Bu bağlamda dış politikada karar alma mekanizması yaklaşımından hareketle birey, devlet ve sistem düzeyinde analizler üzerinden bu iki lideri ve ülkeyi referans çerçevesine laması son derece isabetli olmuştur. Zira söz konusu politikaların ve ilişkilerin inşasında bu iki liderin kişilik özellikleri, medeniyet tasavvurları ve engin tecrübeleri birey bazında göz ardı edilemez. Devlet seviyesinde ise kurumların inşası ve devlet tasavvuru konusunda yaşanan tarihsel tecrübe bu yaklaşımın temel umdeleri üzerinden çarpıcı bir biçimde ortaya konulmuştur. Öte yandan konunun sistem düzeyinde analizi, söz konusu ilişkilerin şekillendiği dönemde uluslararası konjonktürü doğru okumak, zamanın ruhunu okuyucuya anlaşılır bir biçimde aktarmak ve bölgesel ve küresel aktörlerin dış politik eğilimlerini tespit etmek bakımından elzemdir.
Sonuç olarak, Türk keneşinin önce Konsey’e daha sonra Türk Devletleri Teşkilatına dönüşümüyle birlikte ete kemiğe bürünen Türk dünyasının en büyük ilham kaynağını Türkiye-Azerbaycan ve Özbekistan ekseni oluşturmaktadır. Kadim İpek Yolunun ve Çin ve İngiltere’nin pratiğe aktardığı Kuşak Yol politikasının hayatiyeti de bu üç ülkenin kendi içinde oluşturacağı sinerji, dinamizm ve ortak ruhla doğrudan irtibatlıdır. Bugün Mirziyoyev, İlham Aliyev ve Erdoğan’ın üzerinde inşa ettikleri kardeşlik hukukunun zemini kuşkusuz rahmetli Haydar Aliyev tarafından hazırlanmıştır. Öyle ki Haydar Aliyev’in bıraktığı bu kutlu miras, küresel çapta tesir yaratacak büyük hamleler ve yeni katılımlarla yarınlara daha da müessir bir biçimde aktarılacaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Prof. Hüsamettin İnaç
Türk dünyasında yeni eksen: Türkiye-Azerbaycan-Özbekistan
Azerbaycan ve Özbekistan, biri Güney Kafkasya’da diğeri Orta Asya’da yer alan iki kadim Türk yurdudur. Kuşkusuz bu iki ülkenin kaderini birleştiren ve gelecek perspektifini birlikte tayin etmelerini zaruri kılan pek çok husus mevcuttur. Öncelikle bu iki ülke post-Sovyet ülkeleri olarak yakın zamanda bağımsızlıklarına kavuşmuş, devlet kurumlarını benzer dönemlerde inşa etmiş ve insanlarına refah ve istikrar kazandırmak için benzer zorluklarla mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Bir boyutuyla Özbekistan, Semerkant ve Buhara gibi şehirleriyle Türkistan medeniyetine öncülük eden, jeopolitik anlamda kilit bir rol oynayan ve zengin doğal kaynakları, otuz beş milyonu bulan genç nüfusu ve geniş tarım alanlarıyla istikbal vadeden bir ülkedir. Öte yandan Azerbaycan gene zengin doğal kaynakları, yetişmiş insan gücü ve tecrübeli liderleriyle Türk dünyasında kritik bir mevki işgal etmektedir.
Ortak problemlere sahip olmak bu iki ülkeyi zaman içinde daha fazla birbirine yakınlaştırmış, ortak değerler ve imkânlar üzerinden istikbale güvenle bakmayı mümkün kılacak uygun bir zeminde buluşturmuştur. Öncelikle bu iki ülkeyi diğer Türk Cumhuriyetlerinden ayıran en önemli alamet-i farika, bağımsızlıklarına olan aşırı düşkünlükleri, bunun neticesinde içlerinde bulunan Rus nüfusunu ve nüfuzunu çok hızlı bir biçimde azaltmaları ve yetişmiş insan güçlerini çok kısa sürede seferber edebilmeleri olmuştur. Her iki ülke bağımsızlıkların ilk yıllarında haklı olarak daha fazla içe kapanarak kendi milli güvenliklerini teminat altına alacak politikalar izlemişler, kendi iç cephelerini tahkim etmişler ve peyderpey dışa açılarak dünyada hak ettikleri pozisyonu kazanmak için güçlerini birleştirmişlerdir.
Bu bağlamda Haydar Aliyev ve İslam Kerimov’un eski Sovyet devletinde etkin bürokratlar olarak son derece sakin, kendilerinden emin ve tecrübelerini pratiğe aktarmada başarılı birer profil çizmelerinin ehemmiyeti oldukça büyüktür. Zira her iki lider de realisttir, dünyadaki değişim ve dönüşümü ve ülkelerini potansiyellerini iyi okumaktadırlar. Bu nedenle son derece temkinli, ihtiyatlı ve güvenlik odaklı adımlar atarak kendisinden sonrakilere mümkün mertebe dış müdahalelere kapalı, farklı coğrafyalardan gelmesi muhtemel tehditlere karşı müteyakkız ve maceralara karşı sağduyulu bir devlet kimliği inşa etmişlerdir.
Bu bağlamda dış politikada karar alma mekanizması yaklaşımından hareketle birey, devlet ve sistem düzeyinde analizler üzerinden bu iki lideri ve ülkeyi referans çerçevesine laması son derece isabetli olmuştur. Zira söz konusu politikaların ve ilişkilerin inşasında bu iki liderin kişilik özellikleri, medeniyet tasavvurları ve engin tecrübeleri birey bazında göz ardı edilemez. Devlet seviyesinde ise kurumların inşası ve devlet tasavvuru konusunda yaşanan tarihsel tecrübe bu yaklaşımın temel umdeleri üzerinden çarpıcı bir biçimde ortaya konulmuştur. Öte yandan konunun sistem düzeyinde analizi, söz konusu ilişkilerin şekillendiği dönemde uluslararası konjonktürü doğru okumak, zamanın ruhunu okuyucuya anlaşılır bir biçimde aktarmak ve bölgesel ve küresel aktörlerin dış politik eğilimlerini tespit etmek bakımından elzemdir.
Sonuç olarak, Türk keneşinin önce Konsey’e daha sonra Türk Devletleri Teşkilatına dönüşümüyle birlikte ete kemiğe bürünen Türk dünyasının en büyük ilham kaynağını Türkiye-Azerbaycan ve Özbekistan ekseni oluşturmaktadır. Kadim İpek Yolunun ve Çin ve İngiltere’nin pratiğe aktardığı Kuşak Yol politikasının hayatiyeti de bu üç ülkenin kendi içinde oluşturacağı sinerji, dinamizm ve ortak ruhla doğrudan irtibatlıdır. Bugün Mirziyoyev, İlham Aliyev ve Erdoğan’ın üzerinde inşa ettikleri kardeşlik hukukunun zemini kuşkusuz rahmetli Haydar Aliyev tarafından hazırlanmıştır. Öyle ki Haydar Aliyev’in bıraktığı bu kutlu miras, küresel çapta tesir yaratacak büyük hamleler ve yeni katılımlarla yarınlara daha da müessir bir biçimde aktarılacaktır.