Bir trafik kazasında kolunu kaybeden 10 yaşındaki japon çocuğun hikayesini bilmeyenlerimiz olabilir. Çocuğunun depresyona girdiğini gören baba, ülkenin sayılı hocalarından birine giderek durumu anlatır ve çocuğun judocu olma hayalini anlatır.
Hoca, çocuğu da gördükten sonra eğitime başlarlar. Sol kolu olmayan çocuk için aslında çok bir alternatif yoktur, ama hoca çocuğa sadece bir hareket gösterir. Günlerce, aylarca tek harekete çalışırlar. Artık o harekette çok ustalaşan çocuk için hoca bir turnuva bulur ve yazdırır. Çocuk şaşkın seyircilerin gözleri önünde rakiplerini teker teker alt eder, bildiği tek hareketi yapmakta ve rakiplerini yenmektedir. Finale geldiğinde ise, karşısında ülkenin şampiyonu vardır, çocuk çekilmek ister, ama hocası müsaade etmez. Kendine güven, yeneceksin der ve dediği olur, şampiyonu da alt eden çocuk, hocasını ilk yalnız yakaladığında sorar:
Nasıl şampiyon oldum?
Hocası cevaplar:
Öncelikle, yaptığın hareketi o kadar çok tekrar ettin ki, o hareketi ülkede en iyi yapan sensin. Ve en önemlisi, bu hareketine karşı savunma yapabilmek için tek seçenek, rakibinin sol kolunu tutmasıdır.
Bu hikâye aslında durumunu tespit edip, ona göre plan yaptığında, yenilemeyecek zorluk olmadığını anlatan güçlü bir hikayedir. Bunu bana hatırlatan ise Kurban Bayramı öncesi Hizmet İhracatçıları Birliği (HIB) olarak düzenlediğimiz Dubai seyahati oldu. Hikâyeye de sayın Prof. Dr. Alper Çabuk hocamızın, Afet üzerine yazdığı makalede gördüm.
2010 lu yılların başında ve sonunda iki kere görmüştüm Dubai’yi. İlkinde gururla bahsettikleri Burj-El-Arab Oteli (Yelken otel) ikincisinde de Sheikh Zayed Road – Şeyh Zayed Yolu ve üstündeki yeni dikilen büyük gökdelenleri görmüştüm. Son gittiğimizde ise, 828 metre yüksekliğinde Burj Khalifa binası ve Şeyh Zayed yolunda onlarca yeni gökdelen, birçok yeni AVM ile milyarlarca dolarlık yatırımın aktığı, milyarlarca dolarlık güçlü bir bölgesel ekonominin döndüğü bir ülke gördüm.
Halbuki Birleşik Arap Emirlikleri ve bunların içinde en bilineni olan Dubai Emirliği daha 50 yaşını birkaç yıl önce doldurdu. Elli yıl önce çöl tozları, deniz tuzları ve küçük bir liman şehri olan Dubai Ortadoğu’daki en yüksek binayı, 39 katlı Dünya Ticaret Merkezi binasını yaparak yola çıkmıştı. Rehberimiz bina bittiğinde Emirati – yerli halk – lerin binanın civarına piknik yapmaya gelip, binayı izlediklerini anlattı. Sol kolu olmayan Judocu genç gibi, BAE’nin doğal güzelliği, çekici havası gibi özellikleri yoktu. Öyle ana ticaret rotalarının üstünde filan da değildi. Genç devletin o zaman elindeki tek kaynak, bugün ülke ekonomisinin ancak %30’unu oluşturan petrol ve doğalgaz kaynakları idi. Ülke hızlı bir şekilde serbest ticaret için bir cennet olma kararlığıyla harekete geçti, hukukun üstünlüğünü kabul edip, yerel şeriat kurallarından bağımsız olarak yabancılar için ülkeyi güvenli bir bölge haline getirdi. Öyle ki hem yaşamak için gelen yabancılar hem de ticaret için gelen şirketler en üst seviyede hizmetler ve güvenli altyapılar ile karşılandılar. Bugün özellikle Rusya-Ukrayna savaşının da yarattığı yeni atmosferde daha da ilgi çekici bir yer haline gelmiş durumda BAE.
Artık BAE ve Dubai denince akla çöl, kum ve yakıcı sıcağıyla İran denizi veya Hint okyanusu değil, milyonlarca yabancının yaşayıp çalıştığı, kişi başı milli geliri neredeyse Almanya’yı yakalamış, yüksek teknoloji ile harmanlanmış serbest ticaretin dünyada parmakla gösterildiği bir ülke geliyor. Yani judocu genç tabirini hakkettiğini söyleyebiliriz.
Bununla birlikte ülkenin ve özellikle Dubai’nin bu seviyeye kolayca gelmediğini, geldiği yeri hakkettiğini söylemekte fayda var. Ülkede insan hakları, karşılıklı toplumsal saygı, diğer Arap ülkelerinin çok çok üstünde, özellikle yabancılar için gecenin bir yarısında ıssız bir sokakta bile güvenle yürüyebileceğini, çocuklarının eve sorunsuz gelebileceğini bildiği bir yer olması sayesinde çok yüksek nitelikli dünya vatandaşlarının yaşamak için gelebildiği bir ülke UAE.
Bir de bize bakacak olursak, aslında ülke olarak çok iyi olduğumuz birçok alan var. Mesela bankacılık sistemimiz yıllarca sadece Avrupa’nın değil Amerika’nın bile önünde servis kalitesi ve hıza sahip. Bugün Almanya’da, Amerika’da 30 dk. dan kısa sürede alamayacağınız bir hizmeti Türkiye’de 10 dakikadan kısa sürede şubenizden alabilirsiniz. Hatta yurtdışında şubeye gitmeniz gereken birçok işlem de cep telefonu, çağrı merkezi gibi yerlerden rahatlıkla yapılabilmekte. Fakat temel sorun, bu tür bir genel kalite seviyesinin her alanda görülmüyor olması. Mesela böyle bir bilgi işlem altyapısı ile çalışan bankalar, GSM şirketleri var iken, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde yıllar önce dijitale geçmiş kent içi sokak otoparklarının ücretlerinin bizde hala insan gücüyle toplanıyor olması akıl dışıdır. 20-30 arabanın parklanabileceği caddelerimizde personel için kulübeler, ısıtma soğutma altyapısı kurulmaktadır. Bunun türü birçok örnek oluşturmak mümkündür.
Ama bilelim ki, dışardaki imajımız da gerçek halimiz de en zayıf halkamızın üstüne kuruludur. Toplam kaliteyi arttırmadan ülkeler arası yarışta bırakın öne geçmeyi, seviyemizi korumak bile mümkün değildir.
Bulgaristan
Türkiye
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Alim Küçükpehlivan
Toz ve Tuz’dan Çelik ve Fiber’e
Bir trafik kazasında kolunu kaybeden 10 yaşındaki japon çocuğun hikayesini bilmeyenlerimiz olabilir. Çocuğunun depresyona girdiğini gören baba, ülkenin sayılı hocalarından birine giderek durumu anlatır ve çocuğun judocu olma hayalini anlatır.
Hoca, çocuğu da gördükten sonra eğitime başlarlar. Sol kolu olmayan çocuk için aslında çok bir alternatif yoktur, ama hoca çocuğa sadece bir hareket gösterir. Günlerce, aylarca tek harekete çalışırlar. Artık o harekette çok ustalaşan çocuk için hoca bir turnuva bulur ve yazdırır. Çocuk şaşkın seyircilerin gözleri önünde rakiplerini teker teker alt eder, bildiği tek hareketi yapmakta ve rakiplerini yenmektedir. Finale geldiğinde ise, karşısında ülkenin şampiyonu vardır, çocuk çekilmek ister, ama hocası müsaade etmez. Kendine güven, yeneceksin der ve dediği olur, şampiyonu da alt eden çocuk, hocasını ilk yalnız yakaladığında sorar:
Nasıl şampiyon oldum?
Hocası cevaplar:
Öncelikle, yaptığın hareketi o kadar çok tekrar ettin ki, o hareketi ülkede en iyi yapan sensin. Ve en önemlisi, bu hareketine karşı savunma yapabilmek için tek seçenek, rakibinin sol kolunu tutmasıdır.
Bu hikâye aslında durumunu tespit edip, ona göre plan yaptığında, yenilemeyecek zorluk olmadığını anlatan güçlü bir hikayedir. Bunu bana hatırlatan ise Kurban Bayramı öncesi Hizmet İhracatçıları Birliği (HIB) olarak düzenlediğimiz Dubai seyahati oldu. Hikâyeye de sayın Prof. Dr. Alper Çabuk hocamızın, Afet üzerine yazdığı makalede gördüm.
2010 lu yılların başında ve sonunda iki kere görmüştüm Dubai’yi. İlkinde gururla bahsettikleri Burj-El-Arab Oteli (Yelken otel) ikincisinde de Sheikh Zayed Road – Şeyh Zayed Yolu ve üstündeki yeni dikilen büyük gökdelenleri görmüştüm. Son gittiğimizde ise, 828 metre yüksekliğinde Burj Khalifa binası ve Şeyh Zayed yolunda onlarca yeni gökdelen, birçok yeni AVM ile milyarlarca dolarlık yatırımın aktığı, milyarlarca dolarlık güçlü bir bölgesel ekonominin döndüğü bir ülke gördüm.
Halbuki Birleşik Arap Emirlikleri ve bunların içinde en bilineni olan Dubai Emirliği daha 50 yaşını birkaç yıl önce doldurdu. Elli yıl önce çöl tozları, deniz tuzları ve küçük bir liman şehri olan Dubai Ortadoğu’daki en yüksek binayı, 39 katlı Dünya Ticaret Merkezi binasını yaparak yola çıkmıştı. Rehberimiz bina bittiğinde Emirati – yerli halk – lerin binanın civarına piknik yapmaya gelip, binayı izlediklerini anlattı. Sol kolu olmayan Judocu genç gibi, BAE’nin doğal güzelliği, çekici havası gibi özellikleri yoktu. Öyle ana ticaret rotalarının üstünde filan da değildi. Genç devletin o zaman elindeki tek kaynak, bugün ülke ekonomisinin ancak %30’unu oluşturan petrol ve doğalgaz kaynakları idi. Ülke hızlı bir şekilde serbest ticaret için bir cennet olma kararlığıyla harekete geçti, hukukun üstünlüğünü kabul edip, yerel şeriat kurallarından bağımsız olarak yabancılar için ülkeyi güvenli bir bölge haline getirdi. Öyle ki hem yaşamak için gelen yabancılar hem de ticaret için gelen şirketler en üst seviyede hizmetler ve güvenli altyapılar ile karşılandılar. Bugün özellikle Rusya-Ukrayna savaşının da yarattığı yeni atmosferde daha da ilgi çekici bir yer haline gelmiş durumda BAE.
Artık BAE ve Dubai denince akla çöl, kum ve yakıcı sıcağıyla İran denizi veya Hint okyanusu değil, milyonlarca yabancının yaşayıp çalıştığı, kişi başı milli geliri neredeyse Almanya’yı yakalamış, yüksek teknoloji ile harmanlanmış serbest ticaretin dünyada parmakla gösterildiği bir ülke geliyor. Yani judocu genç tabirini hakkettiğini söyleyebiliriz.
Bununla birlikte ülkenin ve özellikle Dubai’nin bu seviyeye kolayca gelmediğini, geldiği yeri hakkettiğini söylemekte fayda var. Ülkede insan hakları, karşılıklı toplumsal saygı, diğer Arap ülkelerinin çok çok üstünde, özellikle yabancılar için gecenin bir yarısında ıssız bir sokakta bile güvenle yürüyebileceğini, çocuklarının eve sorunsuz gelebileceğini bildiği bir yer olması sayesinde çok yüksek nitelikli dünya vatandaşlarının yaşamak için gelebildiği bir ülke UAE.
Bir de bize bakacak olursak, aslında ülke olarak çok iyi olduğumuz birçok alan var. Mesela bankacılık sistemimiz yıllarca sadece Avrupa’nın değil Amerika’nın bile önünde servis kalitesi ve hıza sahip. Bugün Almanya’da, Amerika’da 30 dk. dan kısa sürede alamayacağınız bir hizmeti Türkiye’de 10 dakikadan kısa sürede şubenizden alabilirsiniz. Hatta yurtdışında şubeye gitmeniz gereken birçok işlem de cep telefonu, çağrı merkezi gibi yerlerden rahatlıkla yapılabilmekte. Fakat temel sorun, bu tür bir genel kalite seviyesinin her alanda görülmüyor olması. Mesela böyle bir bilgi işlem altyapısı ile çalışan bankalar, GSM şirketleri var iken, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerde yıllar önce dijitale geçmiş kent içi sokak otoparklarının ücretlerinin bizde hala insan gücüyle toplanıyor olması akıl dışıdır. 20-30 arabanın parklanabileceği caddelerimizde personel için kulübeler, ısıtma soğutma altyapısı kurulmaktadır. Bunun türü birçok örnek oluşturmak mümkündür.
Ama bilelim ki, dışardaki imajımız da gerçek halimiz de en zayıf halkamızın üstüne kuruludur. Toplam kaliteyi arttırmadan ülkeler arası yarışta bırakın öne geçmeyi, seviyemizi korumak bile mümkün değildir.
Bulgaristan
Türkiye