İlk duyduğumda şaşırmıştım. Çağ, okulda öğrendiğimiz yüzyıla tekabül ediyordu. Çağ Nüfusu kavramını 2005 Yılında Millî Eğitim Bakanlığı’na yaptığımız bir projede öğrendim. Meğer çağ nüfusu, okumaya hazır öğrenci potansiyeli demek imiş. Tüm illerin sokak detaylı haritalarını yapmaya başlamıştık. Projede tüm okulları haritalarda doğru yerlerine koyuyorduk ve okulların bulunduğu konumlardaki il ilçe mahalle nüfusuna bakıyor, DİE’den (sonra TÜİK oldu) gelen çağ nüfusu ve göç bilgileri ile yorumlayarak, o konumda ilerde oluşacak öğrenci potansiyeline göre ilkokul ortaokul ve lise derslik sayılarını analiz ediyor ve okul ihtiyacını haritalandırıyorduk. Hatta o kadar güzel bir aşamaya getirdik, MEB’in İLSİS adını verdikleri bilgi sistemine de bağladığımızda hangi illerde kız öğrenci okullaşması ne durumda, nerelerde tedbir alınmalı, hangi okullarda bilgisayar laboratuvarı eksik vb. bunları da bakanlığın görsel bir altyapıyla analiz etmesini sağlıyorduk.
Sonra 2011 de DPT kapatıldı, bizim bin bir emek kurduğumuz sistemler de zaman içinde çöpe atıldı. Şimdi her yerde okul var, ama hiç kimse mahallesindeki okula gitmiyor. Sabahın köründe ya anne babalar işe gitmeden önce arabalarıyla karga tulumba uykulu öğrencileri okullarına taşıyorlar, ya da yol kenarlarında çocuklarıyla servis bekleyen veliler görüyoruz.
Son aylarda iki kere Almanya ve Hollanda’ya gittim. Çocukları anne babalar okullara, kreş dışında, taşımıyorlar. Trafik ışıklarında beklerken önümüzden ilkokul ve ortaokul çocukları geçiyor yürüyerek. Liseli çocukları olan akrabalarıma sordum, onlar da belediye otobüsleri ile (tek vesait genelde) gidiyorlar okullarına. Anne babalar, küçük kreş yaşında çocuğu olanlar dışında, doğrudan işlerine gidip geliyorlar arabaları ya da toplu taşıma ile.
Gelelim çığ etkisine:
Kendi başına okula bile gidemeyen öğrenciler, kendilerine güvensiz, kargo paketi gibi okullara taşınmaktan mutsuz, arkadaşları ile, kent ile iletişimden kopuk bir hayata başlıyorlar. Lise de dahil otobüsle tanışanlar çok az, belki üniversitede. Bu öğrenciler daha sonra hep sadece kendilerine denileni yapan, fazlasına karışmayan, ezberci eğitim sayesinde de robotlaşmış ruhsuz makinalara dönüşüyor ve iş hayatına girdiklerinde de sadece söyleneni yapabilecek bir mod ile önümüze geliyorlar.
Çocukları okula getir götür yapan, ya da servis parası için deli gibi çalışmaktan çocukları ile nitelikli zaman geçiremeyen ebeveyn ise kendisine vakit ayıramayan, hobisi olmayan, eve geldiğinde kendine ve çocuklarına vakit ayıramayacak derecede yorgun düşmüş mutsuz, ruhsuz, yorgun bir hayat sürüyor.
Bu tespitlere istisnalar var mı? Çok az, artık köylerdeki çocuklar bile servisle ilçeye taşınmakta zahir. Yakınlarda her yer imam hatip okuluna çevrildiği için birçok veli çocuğu için uzaklarda, özel okullar için çırpınmakta. Halbuki DPT zamanında tüm bunlar planlanıyor ve hayat aynen Avrupa’da geçen aylarda gördüğüm şekilde yürüyordu. Çok değil, 20-30 yıl öncesine kadar çok daha iyi durumda idik. Şimdi ise bir çığ gibi büyüyerek ters yönde gelişmekte uzun zamandır. Kimsenin de dur dediği, diyeceği yok. Gören var mı? Farkında olan var mı? Bilmiyorum. Ama ben en azından sizlerle paylaşmak istedim.
Böyle devam ederse ülkece bu çığın altında kalacağız. Haberimiz olsun.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Alim Küçükpehlivan
Çağ nüfusu ve çığ etkisi
İlk duyduğumda şaşırmıştım. Çağ, okulda öğrendiğimiz yüzyıla tekabül ediyordu. Çağ Nüfusu kavramını 2005 Yılında Millî Eğitim Bakanlığı’na yaptığımız bir projede öğrendim. Meğer çağ nüfusu, okumaya hazır öğrenci potansiyeli demek imiş. Tüm illerin sokak detaylı haritalarını yapmaya başlamıştık. Projede tüm okulları haritalarda doğru yerlerine koyuyorduk ve okulların bulunduğu konumlardaki il ilçe mahalle nüfusuna bakıyor, DİE’den (sonra TÜİK oldu) gelen çağ nüfusu ve göç bilgileri ile yorumlayarak, o konumda ilerde oluşacak öğrenci potansiyeline göre ilkokul ortaokul ve lise derslik sayılarını analiz ediyor ve okul ihtiyacını haritalandırıyorduk. Hatta o kadar güzel bir aşamaya getirdik, MEB’in İLSİS adını verdikleri bilgi sistemine de bağladığımızda hangi illerde kız öğrenci okullaşması ne durumda, nerelerde tedbir alınmalı, hangi okullarda bilgisayar laboratuvarı eksik vb. bunları da bakanlığın görsel bir altyapıyla analiz etmesini sağlıyorduk.
Sonra 2011 de DPT kapatıldı, bizim bin bir emek kurduğumuz sistemler de zaman içinde çöpe atıldı. Şimdi her yerde okul var, ama hiç kimse mahallesindeki okula gitmiyor. Sabahın köründe ya anne babalar işe gitmeden önce arabalarıyla karga tulumba uykulu öğrencileri okullarına taşıyorlar, ya da yol kenarlarında çocuklarıyla servis bekleyen veliler görüyoruz.
Son aylarda iki kere Almanya ve Hollanda’ya gittim. Çocukları anne babalar okullara, kreş dışında, taşımıyorlar. Trafik ışıklarında beklerken önümüzden ilkokul ve ortaokul çocukları geçiyor yürüyerek. Liseli çocukları olan akrabalarıma sordum, onlar da belediye otobüsleri ile (tek vesait genelde) gidiyorlar okullarına. Anne babalar, küçük kreş yaşında çocuğu olanlar dışında, doğrudan işlerine gidip geliyorlar arabaları ya da toplu taşıma ile.
Gelelim çığ etkisine:
Kendi başına okula bile gidemeyen öğrenciler, kendilerine güvensiz, kargo paketi gibi okullara taşınmaktan mutsuz, arkadaşları ile, kent ile iletişimden kopuk bir hayata başlıyorlar. Lise de dahil otobüsle tanışanlar çok az, belki üniversitede. Bu öğrenciler daha sonra hep sadece kendilerine denileni yapan, fazlasına karışmayan, ezberci eğitim sayesinde de robotlaşmış ruhsuz makinalara dönüşüyor ve iş hayatına girdiklerinde de sadece söyleneni yapabilecek bir mod ile önümüze geliyorlar.
Çocukları okula getir götür yapan, ya da servis parası için deli gibi çalışmaktan çocukları ile nitelikli zaman geçiremeyen ebeveyn ise kendisine vakit ayıramayan, hobisi olmayan, eve geldiğinde kendine ve çocuklarına vakit ayıramayacak derecede yorgun düşmüş mutsuz, ruhsuz, yorgun bir hayat sürüyor.
Bu tespitlere istisnalar var mı? Çok az, artık köylerdeki çocuklar bile servisle ilçeye taşınmakta zahir. Yakınlarda her yer imam hatip okuluna çevrildiği için birçok veli çocuğu için uzaklarda, özel okullar için çırpınmakta. Halbuki DPT zamanında tüm bunlar planlanıyor ve hayat aynen Avrupa’da geçen aylarda gördüğüm şekilde yürüyordu. Çok değil, 20-30 yıl öncesine kadar çok daha iyi durumda idik. Şimdi ise bir çığ gibi büyüyerek ters yönde gelişmekte uzun zamandır. Kimsenin de dur dediği, diyeceği yok. Gören var mı? Farkında olan var mı? Bilmiyorum. Ama ben en azından sizlerle paylaşmak istedim.
Böyle devam ederse ülkece bu çığın altında kalacağız. Haberimiz olsun.