SON DAKİKA
Hava Durumu

#Deva Partisi

Ekometre - Deva Partisi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deva Partisi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Babacan: Paranın satın alamayacağı insanlar ülkeyi yönetmelidir Haber

Babacan: Paranın satın alamayacağı insanlar ülkeyi yönetmelidir

Halk TV'de Gözde Şeker ile "Yeni Bir Sabah" programında gündemi değerlendiren Babacan, Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin kurulan yeni komisyon, yüksek enflasyon ve muhalefetin aday stratejisine ilişkin şu mesajları verdi: “Bu skandalın yüzde biri başka ülkede olsa, bakandan tutun en aşağıya kadar hepsi istifa eder” “Bakın bu skandalın onda biri değil yüzde biri bir başka ülkede olsa ilgili bakandan tutun aşağıya doğru sorumluluk silsilesinde kim varsa hepsinin istifa etmesi gerekir. Ve soruşturmanın selameti açısından da bu insanların istifa etmesi lazım. Mesela niye bazı durumlarda tutuklu yargılanma niye var? Diyorlar ki ‘Efendim biz tutuklamazsak yargı sürecinde bunlar suç işlemeye devam eder delir karartır’ falan filan... Bakın başka konular söz konusu olduğu zaman tutuklu yargılamayı bu gerekçelerle savunanlar, pek çok önemli meselede dava devam ediyor ama bunlar da işini yapmaya devam ediyor. Görevlerinde devam ediyorlar.” “Vatandaşın mahremine dokundular” Sosyal güvenlik verileri, adres kayıtları, e-imza gibi bilgilerin çalındığını kaydeden Babacan, vatandaşın mahrem bilgilerinin korunamadığının altını çizerek, “Soruşturmanın selameti açısından en azından bunlar görevden el çektirilmeli. İlgili alakalı kim varsa bir daha devletin bilgisayarlarına ömür boyu dokundurtulmamalı. Çünkü bu konu çok ciddidir. Eğer siz bir şekilde mahreme dokunduysanız o mahreme dokunana bir daha izin verilmemeli bu konularda” diye konuştu. “Kimse karanlıkta iş yapamasın diye ilk günden beri ‘Parlamenter sistem’ diyoruz” “Şu andaki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani başkanlık sistemi sistem olarak her türlü arızaya açık, her türlü yanlışa açık bir sistem. Kontrolün olmadığı, dengenin olmadığı bir sistem. Ve bunu suistimal eden her zaman olur. Bunu kötüye kullanan her zaman olur. Dolayısıyla biz DEVA Partisi'ni kurduğumuz ilk günden bu yana parlamenter sistem diyoruz. Dememizin de asıl sebebi bu. Parlamenter sistem olsun, denge ve kontrol olsun, hiç kimse karanlıkta iş yapmasın, ülke şeffaf yönetilsin ve mutlaka herkes hesap verme sorumluluğunu hissetsin.” “1200 odalı Külliyenin tek odasından ‘Her şeye ben karar veririm’ dediğinizde altta hırsızlıklar, yolsuzluklar olur farkına varmazsınız” “Ben Ankara'dan, merkezden, 1200 odalı Külliyenin tek bir odasından ‘Her şeye ben karar veririm’ dediğinizde, sistemi kendiniz tıkamış olursunuz. Altta da bir sürü yanlışlıklar olur, hırsızlıklar olur, yolsuzluklar olur. Farkına bile varmazsınız. Bir de şu andaki sistemin en önemli eksiklerinden bir tanesi de bu demokrasilerin olmazsa olmazı denge kontrol mekanizmalarıdır. Denge kontrol ne demek? Demokrasilerde bir erkler vardır. Yürütme erki vardır. Yasama erki vardır ve yargı erki vardır. Bu erkler arası bir denge olması gerekir. Yani erklerden birisi çok baskın çıktığında diğer erkleri yok eder. Şu anda olduğu gibi… Bütün yetkili Cumhurbaşkanı… Yargıyı da bastırıyor, Meclisi de bastırıyor. Denge bu demek. Peki kontrol ne demek? İşi yapanın ayrı, kontrol edenin ayrı olması demek. Şu andaki sistemde denge yok ve kontrol mekanizmaları da yok. Yapanın yanında kontrol eden, denetleyen olmadığı için denetleme sistemi de çalışmıyor.” “Tek haneli enflasyon mu? Hazır yapılmışı var” Babacan, ‘Mehmet Şimşek yönetimi enflasyonu düşürmede başarılı mı?’ sorusuna “Bunun yapılmışı var diyelim. Yani 34 yıllık çok yüksek enflasyon döneminden sonra, 2003 ve 2004, iki yılda uyguladığımız programla, Türkiye'de enflasyon tek haneye indi ve 10 yıl boyunca tek haneye sürdü. Faiz de tek haneye indi, o da 10 yıl boyunca tek haneye gitti. Yani yapılmışı var, başarılmışı var. Yapılabilir yani. Yapılabilir. Tabii o Türkiye'nin başarılı olduğu, ekonomide başarılı olduğu dönemlerde ne vardı? Türkiye sadece doğru bir ekonomi politikası uygulamıyordu. Aynı zamanda Avrupa Birliği sürecinde demokratikleşme adımları atıyordu Türkiye. Hukukta, adalette ilerliyorduk. Yargı reformları yapıyorduk. Birinci yargı paketi, ikinci yargı reformu diye reformlar yapıyorduk. Dolayısıyla sadece ekonomide değil, hukukta ve adalette eş zamanlı bir reform süreci yaşadığı için Türkiye o zaman çok başarılı oldu” yanıtını verdi. “Aç bırakarak enflasyonu düşüremezsiniz” 1 Temmuz’da ara zammın pas geçildiğine dikkat çeken Babacan, “Enflasyonun tek haneli olduğu birkaç yıl, biz %25-30 gibi asgari ücretli artışlar yaptık. Ve bazıları dedi ki, ya bakın, aman dediler enflasyonu patlatırsınız, zaten tek haneye indi, bu tek haneyi tutmak önemli. Biz dedik ya bir şey olmaz dedik, bir şey olmaz. Çünkü orada aslında bir vatandaş olmanın, bu ülkede yaşamış olmanın hakkını sadece teslim ediyorsunuz. Yani insanları aç bırakarak, ben insanları aç bırakayım, enflasyon düşsün. Bu insani bir yönetim değil, böyle bir şey yok yani” dedi. “Dünyanın en büyük ekonomileri uyguluyorsa Türkiye de uygulamak zorundadır” Enflasyonun düşmesinin tasarrufa bağlı olduğunu belirten Babacan, 28 Avrupa ülkesinin uyguladığı Kamu İhale Yasası’nın hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulayarak, ”Ben bugün bu ülkenin Cumhurbaşkanı olsam, o siyasi iradeyi koyduğum anda Meclis bunu bir ayda çıkarır. En geç 3 ay sonra da bu Kamu İhale Yasası uygulamaya başlar. Nasıl 28 ülke uyguluyorsa… Dünyanın en büyük ekonomilerinden İngiltere'si, Almanya'sı, Fransa'sı, İtalya'sı bu yasayı uyguluyorsa Türkiye niye uygulamıyor? Neden korkuyor? Neden çekiniyor? Sayın Şimşek bunu bilmiyor mu? Biliyor. Yapabilir mi? Yapamaz. Çünkü oralara elini uzatmaya çalıştığında biri gelir eline vurur.” “Deprem konutlarının rantı bölüşülüyor; iktidarın yaptığı 200 bin deprem konutu parasına 600 bin konut yapardım” “Siz bugün 1 liraya mal olacak deprem konutunu 2 liraya, 3 liraya mal ediyorsunuz. Aradaki fark bölüşülüyor. Deprem konutlarıyla ilgili bir tane ihale görüyor musunuz? Yani yarışma görüyor musunuz? Mesela ben 4 bin tane deprem konutu yapmak istiyorum devlet olarak. Ve ben bunu 10 firma arasında yarışma yapacağım. Kim ucuza yaparsa ben ona vereceğim. Deniyor mu? Denmiyor. ‘4 bin konutu arkadaş al sen yap. Diğer 3 bini alsan yap.’ Bu kadar. Çok pahalıya mal oluyor. İnşaat maliyetleri ortada. Bu deprem konutlarının kaça üretildiği ortada. Bakın geçen ne yaptılar? 200 bininci konutun teslim töreni yaptılar değil mi? Ben iddialı konuşuyorum. Ben bu ülkenin cumhurbaşkanı olsaydım o dönemde aynı parayla 600 bin tane konut yapmıştım. Bu mümkündü yani. Ne yapacaksınız? Yarışma yapacaksınız. Öyle bir kişiye vermeyeceksiniz. Kim ucuza yaparsa ben ona vereceğim. Girin bakalım yarışmaya. Avrupa Birliği'nin kamu ihale yasası zaten bunu söylüyor.” “Bütün servetin yüzde 70’i nüfusun yüzde 10’unda” “Türkiye servet dağılımında Avrupa'daki en kötü ülke... Yani servet dağılımının en bozuk olduğu ülke Türkiye… OECD içerisinde servet dağılımının en bozuk olduğu ülke… Şimdi bütün servetin yüzde 40’ı nüfusun yüzde 1’inde. Bütün servetin yüzde 70’i nüfusun sadece yüzde 10’unda. Toplu şuraya 10 kişi çağıralım Türkiye'den. Bunların içerisinden 10 kişiyi alıyoruz. En zengin 10 kişi. Bütün servetin yüzde 70’ine sahip ve bu gittikçe de bozuluyor, düzelmiyor.” “Para ile siyaset iç içe; buna dur diyeceğiz, paranın satın alamayacağı insanlar ülkeyi yönetmelidir” “Servetin elinde topladığı kitle ile siyasetin ilişkisi de iç içe... Dolayısıyla parası olan insanlar gidiyorlar siyaseti etkiliyorlar. Siyasette devlet ve belediye yönetme gücünü parası olana daha fazla para kazandırmakta kullanıyor. Asıl bu servet dağılımının bozulmasının en önemli sebebi parayla siyasetin buluşması. Parası olan siyaseti etki altına alıyor. Siyasete öyle kararlar aldırıyor ki parası olan parasına daha fazla para katıyor. Ve bu gittikçe bozuluyor. Buna birilerinin çıkıp dur demesi gerekiyor. Paranın satın alamayacağı insanların ülkeleri yönetmesi gerekiyor. Dost doğru dürüst ehil insanların ülkeleri yönetmesi gerekiyor. Bu olmadan mümkün değil. Diyeceksiniz bunları parayla almak mümkün değil. Bunlar dürüst doğru insanlar. Bu ülke için çalışan insanlar. Öyle kadrolarla ülkenin yönetilmesi gerekiyor.” “Partileri komisyona katılmaya teşvik ettik; eğer yanlışlar varsa yanlış diyeceğimiz yer Meclistir” Babacan, “Terörsüz Türkiye” kapsamında ilk toplantısını gerçekleştiren komisyona ilişkin “İlk günden bu yana, 1 Ekim'den bu yana ne diyorduk? ‘Bu konuların Meclis çatısı altında da görüşülmesi gerekir’ diyorduk. ‘Meclisin bu konuları artık çalışmaya başlaması gerekir’ diyorduk. Yani Meclisin ön planda olması gerekir diyorduk. Biz DEVA Partisi olarak bunu savunuyorduk. ‘Mecliste bu konu çalışılsın, meclise gelsin, Mecliste herkes beraber baksın’ derken, komisyon kurulduğunda ben yokum dememiz kendi açımızdan tutarlı olmazdı. Ve katkı veren, tereddütle bulunup da sonradan komisyona üye vermeye karar veren de çok sayıda siyasi parti var. Onların da bir kısmıyla biz görüştük. Yani tereddüt ettikten sonra üye veren siyasi partilerle. Bunların genel başkanları son 2-3 hafta içerisinde ayrı ayrı geldiler, beni ziyaret ettiler. Görüştük hepsiyle. Biz onları hep teşvik ettik. ‘Ya orada olmak önemli’ dedik, ‘Orada temsil edilmek önemli’ dedik. Yani eğer yanlışlar varsa bu yanlış kardeşim diyeceğimiz yer orası” değerlendirmesinde bulundu. “Sadece Kürtler için değil bütün vatandaşlarımız için ‘Eşit vatandaşlık’ diyoruz” “Biz sadece Kürt vatandaşlarımız için değil bütün vatandaşlarımız için özgürlük ve eşit vatandaşlık diyoruz. Ve bunu da sadece lafta bırakmıyoruz. Bunu nasıl gerçekleştireceğimize bakın tam 354 maddelik yapılacaklar listesiyle ilan etmiş durumdayız. Bir başka siyasi partide bakın bunu çok iddialı söylüyorum. Buna benzer bir çalışma varsa gelsinler masaya konuşalım.” “Türkiye kadim sorunlarını çözmeden yarınlara emin adımlarla yürüyemez” “Türkiye artık bu kadim sorunlarını çözmeden yarınlara doğru, emin adımlarla yürüyemez. Bu kadim sorunlar çözümleri kesinlikle. Peki bunlar çözüldü yeterli mi? Gene yeterli olmayacak. Yargıyla ilgili sorunlarımız var değil mi? Genel anlamda hukuk ve adalete ilgili sorunlarımız var. Çok problem var ama bütün problemlerin tamamını masaya koyup da bir anda çözümünü şu andaki iktidar yapamıyor. Belki farklı farklı alanlarda adımlar var. O adımlara da biz destek veriyoruz. Ama iktidardaki zihniyet tam bir demokrat zihniyet olmadığı için, kendini kurallarla ve hukukla bağlı görmek istemediği için, Anayasa’yı bağlayıcı bir hukuk metni olarak tanımadığı için yine de her ne kadar bu işlere biz destek veriyorsak da büyük tabloya baktığımızda maalesef Türkiye'nin genel anlamda ufkunu açacak, Türkiye'ye layık olduğu noktaya getirecek bir vizyonu şu anda iktidarda görmüyoruz, göremiyoruz.” “Suriye’de tüm gruplar milli varlığına ve vatanına çıkmalıdır, İsrail ve ABD’ye sırtlarını dayamayı düşünmemelidir” İsrail’in Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olmadığını belirten Babacan, “Suriye'de yaşayan herkesin ama herkesin Araplar olsun, Kürtler olsun, Türkler olsun, Hristiyanlar olsun, Sünniler olsun, Aleviler olsun herkesin, milli birliğine sahip çıkması ve kendi vatanına sahip çıkmaları lazım. Hiç kimsenin geçici çıkarlar uğruna sırtını İsrail'e veya Amerika'ya dayamaması lazım. ‘Yani bugün geçici bir çıkar benim grubumun bu işte çıkarı var. Biraz İsrail'den destek alayım, biraz Amerika'ya destek alayım.’ Avuçlarına bir alırlar ondan sonra kurtulamazlar yani. Dolayısıyla Suriye'de yaşayan herkesin ve her grubun şu anda Suriye'nin birliği için, Suriye'nin güvenliği için ve istikrarı için çalışması lazım. Dış unsurlara kimsenin sırtını dayamaması lazım” ifadelerini kullandı. “Muhalefet ayrı hatlardan toplam oyu maksimize etmelidir” İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu’nun muhalefete yönelik yaptığı ortak aday çağrısını da değerlendiren Babacan, “Siyasette diyalog esas. Anlaşırsınız anlaşamazsınız. Ama diyalog şart. Fakat eğer Türkiye'de bir iktidar değişikliği olsun istiyorsak hep beraber olalım mı? Yoksa ayrı ayrı hatlardan toplam oyu maksimize edilelim mi? Biz önümüzdeki seçimlerde bunun daha doğru olacağına inanıyoruz” ifadelerine yer verdi.

DEVA Partili Ekmen Yasama Yılı’nı değerlendirdi Haber

DEVA Partili Ekmen Yasama Yılı’nı değerlendirdi

Yasama artık yürütmenin gölgesinde Başkanlık sistemine geçilirken ileri sürülen en önemli gerekçelerden birinin “yasama ve yürütmenin kesin çizgilerle ayrılacağı” vaadi olduğunu hatırlatan Ekmen, “Başkanlık sistemine geçilirken, yürütmenin artık yasa teklifi hazırlayamayacağı; yasamanın da denetim ya da bütçe yoluyla yürütmeyi bloke edemeyeceği söylenmişti. Ancak bugün gelinen noktada, yürütme yasamadan tamamen kopmuş durumda. Bakanlar, kendi hazırladıkları kanunları savunmak için dahi Meclis’e gelmiyor. Ne var ki yasama hâlâ yürütmenin gölgesinden çıkabilmiş değil. Yasa teklifleri teknik olarak milletvekilleri eliyle sunuluyor gibi görünse de büyük ölçüde bakanlıklar tarafından hazırlanıyor. Zaman zaman bakanların kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ‘şu yasa teklifini Meclis’e sevk ettik’ gibi ifadeler duyuyoruz. Yani teklifin içeriği Bakanlık’ta hazırlanıyor, milletvekilleri ise yalnızca imza atan pozisyonunda kalıyor. Komisyonlarda bu durum çok net biçimde görülüyor. Örneğin, tartışmalara konu olan Zeytincilik Yasası’nda, bir milletvekiline ‘Bu yasa ile ne kadar kömür üretileceği öngörülüyor?’ diye sorulduğunda, teklif sahibi bu soruya yanıt veremedi. Oysa her yasa teklifinin bir arka planı, bir fizibilite raporu olmalı. Böyle anlarda gözler hemen bürokratlara çevriliyor. Eğer orada hazır bulunan, konuyu bilen bir bürokrat varsa çabucak bir not hazırlayıp milletvekiline veriyor; o da bu notu okuyarak soruyu yanıtlamış gibi yapıyor” dedi. Meclisin bütçe hakkı elinden alındı Ekmen, Cumhuriyet tarihinden bugüne Meclisin en önemli yetkisinin vatandaş adına bütçe yapmak olduğunu hatırlatıp bu yetkinin bugün fiilen ortadan kalktığını vurgulayarak, “Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe yapma hakkı da fiilen ortadan kalkmış durumda. Oysa tarihsel olarak Meclisin en temel yetkisi, halk adına bütçeyi belirleme yetkisidir. Bugün ise, bütçe kabul edilmese bile enflasyon oranına göre harcamalar otomatik olarak sürüyor. Gelinen aşamada yasama faaliyetleri, yalnızca muhalefetin değil, iktidarın bile elinden alınmış görünüyor. Son infaz yasası sürecinde bu çok net yaşandı. Adalet Bakanı, ‘Biz Meclise sevk ettik’ dedi. Ancak Mecliste böyle bir teklif bulunamadı. Sonradan ortaya çıktı ki yasa doğrudan AK Parti Grubu’na gönderilmiş, Meclise değil. Torba yasalar nedeniyle Meclis içi çalışma düzeni de bozulmuş durumda. Plan ve Bütçe Komisyonu dışındaki komisyonlar büyük ölçüde işlevsizleşti. Örneğin geçen yıl infaz kanununa ilişkin bir düzenleme Adalet Komisyonunda görüşülmesi gerekirken, Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçirildi. Bu yıl ise trafik cezalarına dair bir düzenleme, İçişleri Komisyonu yerine Adalet Komisyonu’na yönlendirildi. Bu tür kuralsızlıklar, istisna değil, neredeyse olağan hale geldi. İktidar bloğu için bile sistem bu kadar verimsizken, muhalefetin sunduğu teklifler bırakın kabul edilmeyi, gündeme dahi alınmıyor. Hiçbiri komisyonlardan geçemiyor” açıklamasında bulundu. Mecliste muhalefet önergelerine ret otomatiği Ekmen, “Genel Kurulda doğrudan görüşme önergeleri haftada yalnızca bir kez verilebiliyor. Bugüne kadar bu yöntemle sadece bir önerge gündeme alındı: HÜDA PAR’ın, İsrail adına savaşan vatandaşlara ilişkin önergesi. Tüm partilerin ortak oyuyla kabul edilmesine rağmen, bugün baktığımızda bu önergenin de yasalaşmadığını görüyoruz. Yani önerge gündeme alınıyor, ancak sonrasında adeta 'uyutuluyor'. Her hafta Mecliste üç gün boyunca arkadaşlarımız, ülke gündemine ilişkin araştırma ve genel görüşme önergeleri sunuyor. Emeklilerin sorunları, polislerin çalışma koşulları, sözleşmeli erlerin ekonomik ve hukuki durumu gibi çok sayıda başlıkta öneriler verdik. Hepsi reddedildi. Sadece bir kez, engellilerin sorunlarını araştırmaya yönelik Yeni Yol Grubu’nun verdiği bir önerge, iktidar sıralarında oluşan anlık bir boşluk sayesinde kabul edildi. Bugün hâlâ bu önergeyle kurulmuş olan komisyon çalışmalarını sürdürüyor. Ama bu bir istisna” ifadelerini kullandı. 83 teklif verdik, hiçbiri yasallaşmadı Muhalefetin katkı sunabildiği ender örnekleri de paylaşan Ekmen, “Genel Kurul’da kanun teklifleri görüşülürken bizim – Yeni Yol’un, CHP’nin, DEM Parti’nin, İYİ Parti’nin – sunduğu değişiklik önergeleri gündeme geliyor. Ancak bunlar yalnızca bir şart altında dikkate alınıyor: Salonda yeterli sayıda AK Parti milletvekili bulunmaz ve bizim blokajımız yasama sürecini tıkama noktasına gelirse. Bu durumda iktidar sıralarından ‘Ne istiyorsunuz?’ deniliyor, biz de örneğin ‘Beş önergemiz var’ diyoruz. Onlar da ‘İkisini kabul etsek olur mu?’ diyerek pazarlık başlatıyorlar. Muhalefet ya direnir ya da ‘ne alabilirsek kârdır’ diyerek sınırlı kazanımları kabul eder. Örneğin siber güvenlik yasasında, veri sızıntısıyla ilgili bir haberi paylaşan bir vatandaş bile 3 ila 5 yıl hapis cezasıyla karşı karşıyaydı. Üç gün süren direnişle bu maddeyi değiştirdik, artık yalnızca veri sızıntısını bildiği hâlde manipülasyon amacıyla hareket eden kişiler yargılanacak. Yine Diyanetin hac harcamaları 10 yıldır Sayıştay denetimi dışında tutuluyordu. Sadece Devlet Denetleme Kurulu inceleme yapıyor, raporlarına da kimse erişemiyordu. Bizim ısrarımızla hac harcamaları da Sayıştay denetimine açıldı. Ancak bu gibi birkaç örnek dışında, iktidarın muhalefetle istişareye açık bir yaklaşımı bulunmuyor. Yeni Yol–Saadet Grubu olarak bugüne kadar 83 kanun teklifi verdik. Kaçı yasalaştı? Sıfır. Tekstil hazır giyim sektörünün derinleşen sorunları, Türkiye'deki çocuk ve emekli yoksulluğunun nedenleri, Gazze'ye insani yardım koridorunun açılması, çocuk sağlığı ve yoksulluğu gibi çeşitli araştırma önergelerimiz AK Parti ve MHP oyları ile reddedildi. Ayrıca 7 uluslararası sözleşmeyi ve 45 ayrı tezkereyi görüştük. Tüm bu çabalara rağmen, iktidar cephesinden ortak akla, uzlaşmaya ve diyaloğa kapalı bir dönem yaşanıyor” dedi.

Karatutlu: Maraşlı esnaf zorda Haber

Karatutlu: Maraşlı esnaf zorda

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Dr. İrfan Karatutlu, TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada deprem bölgesinde süregelen sorunlara ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uygulamalarına eleştiriler yöneltti. Mücbir sebep kararını yerinde buluyoruz ama Milletvekili Karatutlu konuşmasında, deprem bölgesi için mücbir sebep süresinin 30 Kasım 2025’e kadar uzatılmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi ve iktidara teşekkür etti. Ancak aynı duyarlılığın yerinde dönüşüm süreci için gösterilmediğini vurguladı. Vatandaşların büyük bir bölümü hâlâ hukuki ve idari süreçlerle boğuşurken, 30 Haziran 2025’e kadar verilen sürenin yetersiz olduğunu belirtti. Karatutlu, yerinden dönüşüm süresinin en az 5-6 ay daha uzatılması gerektiğini ifade etti. Rezerv alan ilanları keyfi, şeffaflık sıfır Kahramanmaraş’taki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nü eleştiren Karatutlu, kurumun “Ali kıran baş kesen” tavrıyla hareket ettiğini belirtti. Vatandaşlarla herhangi bir uzlaşı sağlanmadan, tamamen keyfi kararlarla bazı bölgeler rezerv alan ilan edilirken, bazı bölgelerin hiçbir gerekçe gösterilmeden rezerv alan dışına çıkarıldığını dile getirdi. Bu uygulamaların, hukuki güvenliği zedelediğini ve halkta güvensizlik yarattığını vurguladı. AVM dayatması binlerce esnafı yıkıma götürür Konuşmasında Kahramanmaraş merkezinde planlanan bir AVM projesine de dikkat çeken Karatutlu, söz konusu projeyle birlikte binlerce küçük esnafın mağdur edileceğini söyledi. Deprem bölgesinde hâlâ toparlanamayan ticari hayat varken, büyük sermaye odaklı yatırımlarla küçük esnafın daha da ezileceğini belirtti. Karatutlu, yetkililere AVM projesinden vazgeçilmesi çağrısında bulundu. Deprem bölgesinde çözüm için birlik şart Dr. İrfan Karatutlu, konuşmasının sonunda çağrısını yineledi: “Yerinden dönüşüm süreci bir takvim değil, bir yaşam meselesidir. Bu halk daha fazlasını değil, adil ve uygulanabilir bir süreci talep ediyor. Gelin vatandaşın yanında durun; dönüşüm süresini uzatın, AVM dayatmasından vazgeçin!”

Karal: Emekli ikramiye oranı yüzde 66’dan yüzde 18’e düştü Haber

Karal: Emekli ikramiye oranı yüzde 66’dan yüzde 18’e düştü

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Hasan Karal, yalnızca bayram ikramiyesiyle kurban kesmenin artık hayal olduğunu belirterek, “Bir emeklinin, bırakın bir kurbanlık almayı bir hisse alabilmesi için dahi en az 8 kişiyle birleşmesi gerekiyor. Bu tablo, sosyal çöküşün ve iktidarın emekliyi nasıl kaderine terk ettiğinin açık göstergesidir” dedi. DEVA Partili Hasan Karal, yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde emeklilerin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza ilişkin açıklama yaptı. Emeklilere verilen ikramiye faize, KKM’ye ödenen kaynaklar yanında devede kulak Karal, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın bayram ikramiyelerinin 31 Mayıs - 4 Haziran tarihleri arasında hesaplara yatırılacağını açıklamasını hatırlatarak, 4 bin TL’lik ödemenin bir lütuf gibi sunulmasına tepki gösterdi. Toplamda 57,4 milyar TL ödeme yapılacağının açıklandığını belirten Karal, “Bu rakam, faize ve Kur Korumalı Mevduat sistemine aktarılan devasa kaynaklarla kıyaslandığında adeta devede kulaktır” ifadelerini kullandı. Emekli maaşı- ikramiye oranı yüzde 66’dan yüzde 18’e düştü Emekli ikramiyelerinin ilk kez 2018 yılında verildiğini hatırlatan Karal, o dönemde 1.000 TL’lik ikramiyenin, emekli maaşının yüzde 66’sına denk geldiğini belirtti. Bugün ise bu oranın yüzde 18’e kadar düştüğüne dikkat çeken Karal, “2018’de verilen ikramiyeyle bir kurban kesilebiliyordu. Bugün ise emekli, o parayla 5 kilo et bile alamıyor. Reva görülen bu ücretlerle emekli açlığa ve yoksulluğa mahkum edildi; ikramiye ise bu tabloya sadece tuz biber ekiyor” şeklinde konuştu. Ekonomik şartlar nedeniyle bayramlar ne yazık ki birleştirici olmaktan çıktı Karal, Türkiye Ziraat Odaları Birliği verilerine göre büyükşehirlerde hisseli büyükbaş kurban fiyatlarının ortalama 33 bin 800 TL olduğunu aktardı. İstanbul’da hisse bedelinin 30-45 bin TL, Ankara’da 25-40 bin TL, İzmir’de ise 23-40 bin TL arasında değiştiğini aktaran Karal, sözlerini şöyle sürdürdü: “4 bin TL’lik ikramiyeyle bırakın bir kurbanlık almayı bir hisse almak için dahi en az 8 emeklinin birleşmesi gerekiyor. Bu rakamlar, ne ekonomik akılla ne de vicdanla açıklanabilir. Kurban, paylaşmanın adıdır. Ama bugün emekli, kurbanla değil, geçimle sınanıyor. Ekonomik şartlar nedeniyle bayramlar, özellikle emeklilerimiz için artık birleştirici olmaktan çıktı. Bu çok acı bir şey. Torununa harçlık veremeyen bir emekli gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu anlayışla ne sosyal barış korunabilir ne de toplumda adalet tesis edilebilir. Emekliyi yok sayan bu bütçe anlayışı sürdürülemez. Bu millet, böylesi bir muameleyi hak etmiyor. Emeklimizi bu çıkmazdan kurtarmanın yolu; insanca yaşamayı mümkün kılacak adil bir ücret politikası, bayram ikramiyelerinin alım gücüne göre yeniden düzenlenmesi ve sosyal devlet ilkesinin lafla değil, icraatla hayata geçirilmesidir.”

Ekmen: Tarım sanayisi için özel tedbirlere ihtiyacımız var Haber

Ekmen: Tarım sanayisi için özel tedbirlere ihtiyacımız var

Programda Mersin’e ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Ekmen, kente bir Tarım İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulmasının gerekliliğini vurguladı. Doğru yatırımlar yapıldığı takdirde Mersin’in tarım ürünlerinin ilaç, kozmetik ve kimya sanayisinde kullanımı için öne çıkan bir şehir haline gelebileceğini belirten Ekmen, “Mersin, Türkiye’de tarımsal gayrisafi hasıla bakımından 3. sırada yer alıyor; ancak hâlâ bir Tarım İhtisas OSB’si bulunmuyor” ifadelerini kullandı. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Nil RTV’de Nil Sezer’in sunduğu “Perspektif” programına konuk oldu.  Mersin’e acil olarak Tarım İhtisas OSB’si gerekiyor Mersin’de yetiştirilen tarım ürünlerinin sadece sofrada günlük tüketim değil, sanayisi ile daha çok işlevsel hale getirilmesi hakkında konuşan Ekmen, “Mersin gibi Türkiye'de tarım gayri safi hasılasında 3. büyük üretici olan bir ilin Tarım İhtisas OSB’si yok. Greyfurt, portakal ve limon üreticimiz malını nereye satıyor? Neredeyse yek bir alıcı var meyve suyu fabrikası olarak o da istediği gibi malı öldürüyor ve çiftçiyi parmağına oynatıyor. Bizim gibi bir tarım şehrinin tarım sanayisi bu halde mi olmalıydı? Bugün meyve suyu fabrikaları başta olmak üzere çok yönlü tarım sanayii fabrikaları sadece Mersinimiz değil; Çukurova'yı, Osmaniye'yi, Adana'yı, yer yer Antalya gibi bize komşu üretimleri göz önüne alan bir tarım sanayisi olması gerekmez miydi? Peki, kozmetik ilaç ve kimya sanayi için tarım potansiyelimizi ne kadar kullanıyoruz? Neredeyse sıfır. Geçen gün bir video gördüm, Gaziantepli biri diyor ki ‘Japonlar narın kabuğunu satın almak istiyor’. Peki biz portakalın, limonun kabuğundan yağ üretiyor muyuz? İlaç sanayine çıktı üretiyor muyuz? Kimyevi madde üretiyor muyuz? Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü cins koruma ve yetiştirmede etkili. Tarım sanayi derken, geleneksel anlamda meyve suyu, şoklama, konserve üretimini kast etmiyorum; esas olarak inovatif alanda yani ilaç, kozmetik, kimya alanında bu ürünlerimizin değerini bilirsek bazen bir gram yağı birkaç bin dolara satmamız mümkün olur” açıklamasında bulundu. Kimya ve kozmetikte Mersin’in küresel potansiyeli yüksek Ekmen, “Tarım ürünlerinin kimya, kozmetik ve ilaç sanayilerinde aktif olarak değerlendirildiği bir aşamaya geçmemiz gerekiyor. Bu artık bir ihtiyaç haline gelmişken, Mersin’de konserve ya da meyve suyu fabrikalarından bile yoksunuz. Bu yıl şeftali 8 TL’ye mal edilirken 5 TL’ye satıldı. Oysa elimizde iyi bir konserve fabrikası olsaydı, şeftalileri gerçek değerinden alıp konserveye dönüştürerek tüm dünyaya ihraç edebilirdik. Bu noktada Sanayi Odası’nın önemi ortaya çıkıyor. Doğru politikalarla iktidarı ve yerel yönetimi yönlendirmek, Mersin sermayesine yol göstermek ve sonuç olarak Mersin sanayisini kimliği, planı ve programı olan bir yapıya dönüştürmek büyük bir öncelik. Tarımsal endüstriye yatırım yapılması ve doğru bir lobicilik faaliyetiyle Mersin’in taleplerinin Meclis’e ve yetkililere iletilmesi halinde çok güçlü sonuçlar elde edebiliriz. Gıda sektörünün yanı sıra ilaç, kimya ve kozmetik gibi alanlarda da doğru planlamalar ve üretim süreçleriyle dünyada çok iyi bir konuma gelmemiz mümkün” dedi.

DEVA Partili Ekmen: Gazetecilik kriminalize edilemez Haber

DEVA Partili Ekmen: Gazetecilik kriminalize edilemez

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, TBMM Genel Kurulunda, gözaltına altına alınan ve tutuklanan gazeteciler NOW TV muhabiri Ali Onur Tosun, gazeteci Zeynep Kuray, foto muhabir Bülent Kılıç, AFP foto muhabiri Yasin Akgül, İBB foto muhabiri Kurtuluş Arı, Sendika.org muhabiri Zişan Gür, BirGün yazarı Barış İnce, gazeteci Hayri Tunç, Bakırköy Belediyesi foto muhabiri Gökhan Kam ve foto muhabiri Murat Kocabaş hakkında konuştu. Gazetecilerin tutuklanması birçok açıdan vahim tabloya işaret ediyor Ekmen, “Gazetecilerin tutuklanması birçok açıdan vahim tabloya işaret ediyor. Gazetecilerin görevi, objektif bir şekilde haber alma hakkını topluma kullandırabilmektir. Eğer bir gazeteci görevini icra ederken meslek ilkelerine aykırı hareket ediyorsa bu ancak yine toplum tarafından kınanabilecek ve meslek örgütleri tarafından eleştirilebilecek bir durumdur. Gazetecilik görevinin kriminalize edilmesi kabul edilemez. Sahada olan biteni görüntülemekten ve seyircilere aktarmaktan ibaret olan bir faaliyetin, suç olarak tanımlanması düşünülemez. Müneccimlerim tutuklanmasından sonra gazetecilerin tutuklanması zannediyorum yakın dönemin en vahim olaylarından biri olarak kayda geçmiştir, geçecektir” dedi. İktidarın medya düzeni oldukça kırılgan Gazetecilere yönelik tutumun yıllar içindeki değişimine değinen Ekmen, “Bugün İletişim Başkanlığı'nın bir talimatı ile canlı yayınlara başlayanlar, canlı yayını kesenler, aynı gün, aynı ortak manşetler ile ortaya çıkan büyük medya ağına karşın; bağımsız, küçük mecralarda ve özgürce görevini yapmaya çalışan gazetecilerin tutuklanmış olması iktidara ait medya düzeninin ne kadar kırılgan olduğunu gösterir. Eğer bu gazeteciler toplumu yanlış bilgilendiriyorlarsa neredeyse 1'e 100 mesabesinde gücü kendi kontrolünde olan medya unsurları ile bu yanlışları afişe edebilirsiniz. Ancak sadece elinde taşıdığı cihazın merceğiyle görmüş olduğu fotoğrafı kamuoyuna servis ettiği için bir gazetecinin tutuklanması kabul edilemez. 2002 yılındaki medya düzenini hatırlatıyoruz, bugünkü medya düzenine bakıyoruz ve 22 yıllık aradan sonra yaşananların AK Parti'nin çıkış iddiasıyla uyuşmadığını görüyoruz” açıklamalarında bulundu.

Babacan: Adeta bir darbe teşebbüsüdür Haber

Babacan: Adeta bir darbe teşebbüsüdür

Babacan, Yeni Yol gruplarında yaptığı konuşmada, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bir yıldır ellerinde sopayla tek tek destek belediyelerini dolaşıyorlar” “Yerel seçimlerden bu yana bir yıl geçiyor. Arkadaşlar, siz bir kenara çekin hele. Burada bu işin uzmanı var' diyor. 'Bu popülist otokratlık modelimiz bizim patentimizdedir. “Farklı zaman aralıklarında birbirinden bağımsız konular bir sabah eş zamanlı olarak geliyorsa siyasi etkileşimin açık göstergesidir” “Bu sabahki operasyonlara gelince, bakın üç tane mali konu var. Bir tek bu artık kent uzlaşısı mı ya da terörle ilgilenilen konular mı, o başlık. Üçüncüsü de Gezi Olayları. Şimdi, bağımsız bir yargının olduğu ülkeler; bu kadar farklı olayların, hele hele ta bundan üç yıl önce on iki sene önce yaşananlarla ilgili olan, böyle eş zamanlı olarak, Tarafsız ve bağımsız yargının uğraştığı bir ülkede kendi yargı sürecinde işler. Eğer birbirinden bu kadar farklı konular, bu kadar sayıdaz bölümler; kimi on iki yıldır, kimi bir yıldır, kimi altı çözülen süreçlerden geçiyor da, toplumun sürekli olarak bir sabah geliyorsa, bu, bu bölümün siyasi olarak müdahaleyle yürüdüğünün en açık hali. “367 örnekte olduğu gibi Türkiye'deki sivil darbe teşebbüslerini görmüş bir ülkedir” “Gerçekten bugün Türkiye'nin yaşadıkları, değerli arkadaşlar, daha önce yaşanan o siyaset içinde görünen ya da farklı vesayet odakları yapılan darbe girişimlerinden farklı bir şey değil. İdari olanakları kullanarak, geçmişteki kararlarda gördüğümüz gibi, dayanıklı darbeleri ve darbe girişimlerini görmüş bir ülkedir.” “Türkiye'de sandığın kutsallığını sona erdiren bir teşebbüstür” “Şu anda bu sabah, eş zamanlı olarak demokrasinin pek çok unsuruna müdahale eden, seçilen pek çok belediye başkanınaş sürekli olarak müdahale eden bu süreç maalesef seçilmiş bir iktidar kesintileri, sandıktan çıkan bir iktidarın yapılan adeta bir darbe girişimidir. “Yargı süreci işletmiyor; Erdoğan'ın izni ve başkanlıklarıyla yapılıyor” “ Eğer Sayın Erdoğan bu konularla ilgili hiç konuşmasa, bu konularla ilgili en küçük bir tutum almasa diyeceğiz ki, ya 'Tamam yargı bu, süreç işliyor'. Sadece kendiniz demiyorsanız, 'Ya da turbun büyümüş heybede' diyen kendisi değil? “Demokrasi değil, başka bir yönetim rejimidir” "Gerçekten çok üzücü. Demokraside mücadele yeri. Hukuk içerisinde, adil bir şekilde bir demokratik demokrasiyi sağlayan demokratik gücün yönetimini da, idareyi de kullanarak, bütün olanaklarını kullanarak kapatması, dağıtması artık demokrasi değildir. “İktidar belediyeleri süreç boyunca farklı işliyor; 'Siz bırakın, biz gereğini yapın' diyorlar” “Şu var ki, hiç kimsenin önünde kanun dışı değil. Varsa bir çerçeve, tabii ki hukuk devleti faaliyetlerini da vermelidir. Ama şu şekilde, bir iktidar belediyelerine bakıyoruz, bir de belediyelerine bakıyoruz: Ya bu iktidar belediyelerinde en ufak bir dosya ya da benzer bir şey biliyor musun? Herkes bu tür hükümet belediyelerinde olabilir, daha önce örneklerini görüyorlar, ne yapıyorlar? Başkanları çağırıyorlar, 'Siz arkadaşlar bırakıyorlar' diyorlar. “İki yargılı sistem geçildi; muhalefetle uğraşacak yargı ve iktidara dokunulmayacak yargı…” “Türkiye artık, iki yargılı bir sistem, iki yargılı. Bir şey yok. Senin yargın, benim yargım. Muhalefetle uğraşacak, muhalefetin baskı oluşturacak yargı ve iktidara dokunulmayacak. Gerçek demokraside, tam demokraside bunlar kabul edilemez.” “Artık Türkiye'de seçilmiş bir iktidara sahip bir darbe yapılmıştır” “Bu ülkede siyasetin alanı daraltılıyor. Siyasetçilere şu anda verilen mesaj bu. 'Bakın hiç uğraşmayın ya'. Geçenlerde de açıkladı ya. 'Nasılsa emri hak bir gün vaki olacak. E bu koltuklarda da ilelebet oturamayacağız' dedi. Bu ne demek? 'Ya ben kafaya koydum artık. Ömrüm ve sağlığım yettiği sürece buradayım. Başkasına da bu iktidar yok' demek. Bu o demek yani. Şimdi eğer durum gerçekten böyleyse, durum böyleyse, o zaman değerli arkadaşlar Türkiye artık bir Dağıtıma devam etmek demektir, ama artık askeri darbeyi yapanlar ne der hemen? “Türkiye'de Demokrasi hayattadır, evet hastadır ama hayattadır” “ Ama beyhude beyhude… Türkiye artık çok değişti. Türkiye artık insanların uyandığı, insanların ne olduğu iyi anladığı bir ülke. Bakmayın şu anda seslerini çıkarmadıklarına. Bu ülkelerde hayattadır. Evet, şu anda Sayın Erdoğan ve şürekası ne kadar çaba gösterirse, bu millet bu ülkede sonsuza dek sürecektir. beraber. Hep beraber.” “İsrail büyük bir şımarıklık içinde!” “Dün Gazze'de katliam bırakıldığı yerden devam etmeye başladı. Artık soykırım diye adlandırabildiğimiz boyutlara varan bu insanlık suçu, bu savaş suçu yaygınlaşıyor. Buradan Gazze'deki bütün Filistinli kardeşlerimize orada kalıp dirençleri için, toprakları uğruna can verdikleri için ve 'Gazze Gazzelilerindir' deyip inadına orada bu mücadeleye devam etmek için, burada selamlarımı iletiyorum. Bir bakıyorsunuz insan yok oluyor, şehit oluyor.

Ekmen: Yasal düzenlemeleri muhalefetin olumlu katkılarına açın Haber

Ekmen: Yasal düzenlemeleri muhalefetin olumlu katkılarına açın

Başkanlık sistemiyle Meclisin birçok fonksiyonunu kaybettiğini söyleyen Ekmen, istişare mekanizmasına önem verilmesi gerektiğinin altını çizerek, iktidar partisinin yasal düzenlemelerde Meclisi muhalefetin olumlu katkılarına açması gerektiğine dikkat çekti. Ekmen, “Maalesef hepimiz biliyoruz ki milletvekili teklifi olarak sunulan birçok düzenleme, hatta tamamı bakanlık koridorlarında hazırlanılıyor. Bu, milletvekiline de haksızlık, Türkiye Büyük Millet Meclisine de haksızlık, milletimize de haksızlık” dedi.   DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde istişare mekanizmasının güçlendirilmesi gerektiğine vurgu yaptı. AK Parti'nin Meclisin gündem ve çalışma saatlerini düzenleyen grup önerisi üzerine söz alan Ekmen, mevcut durumun yasama sürecinin sağlıklı işlemediği ve düzenlemelerin genellikle bakanlık koridorlarında hazırlandığına dikkat çekti. Meclis istişare zeminine açılmalı Ekmen, Mecliste istişare mekanizmasına önem verilmesi gerektiğinin altını çizerek, istişareyle Meclisin çalıştırılmasının çok kolay olduğunu vurgulayarak, “Meclis eğer 1.Meclis’in duvarında yazıldığı gibi; bir istişare zeminine dönüştürülürse, Meclis sayısal çoğunluğa dayalı değil, milletin bütün hassasiyetlerini ve kaygılarını dikkate alınmalı. Meclis çoğulcu bir istişare zeminine dönüştürülürse bütün yasalar hızlı bir şekilde ve kolay bir şekilde buradan geçer. Ama bir inatlaşmaya dönüşürse gece 23.00’te vereceğiniz kararı 5.30’da vermek zorunda kalırsınız. Gece 23.00’te uzlaşmayla verilecek bir kararı sabah beş buçuğa kadar defalarca kez alınan yoklama ve karar yeter sayıları kararından sonra vermek zorunda kalırsınız. Eğer Meclis bir istişare zeminine dönüşürse, eğer milletimiz adına muhalefet partilerinin dile getirdiği düzenlemeler ve kaygılar dikkate alınırsa burada üç günde, üç haftada geçmeyen düzenlemelerin yeri geldiğinde bir günde bile geçeceğini görürsünüz. Ama bunun için sayısal çoğunluğunuza güvenip burayı bir dayatma zeminine çevirmemeniz gerekir” ifadelerini kullandı.   Düzenlemeler bakanlık koridorlarında hazırlanıyor Başkanlık sistemiyle Meclisin birçok fonksiyonunu kaybettiğini söyleyen Ekmen, iktidar partisi yöneticilerinin başkanlık referandumu öncesi yasama ve yürütme arasındaki vaatlerini hatırlatarak, “Referandum döneminde yasama ve yürütme arasındaki ayrılığın Türkiye'de güçler ayrılığı açısından ne kadar iyi olacağı anlatılmıştı. Ama bugün maalesef hepimiz biliyoruz ki milletvekili teklifi olarak sunulan birçok düzenleme, hatta tamamı Bakanlık koridorlarında hazırlanılıyor. Komisyonda bir milletvekili arkadaşımız teklif sahibi olarak oturuyor, bir soru geldiğinde dönüp arkasındaki bürokratlara ‘bunun cevabı ne olacak?’ diye bakakalıyor. Bu, milletvekiline de haksızlık, Türkiye Büyük Millet Meclisine de haksızlık, milletimize de haksızlık. Bu Meclis torba kanunların Plan Bütçe Komisyonunda üçer beşer görüşüldüğü, birbiriyle ilişkisiz konuların kuyruğundan birbirine bağlandığı bir yönetim şeklini hak etmiyor. Türk milleti de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da bunu hak etmiyor.” Yasal düzenlemeleri muhalefetin olumlu katkılarına açın AK Partili Adalet Komisyonu Başkanı ve üyelerinin infaz düzenlemesiyle ilgili görüş bildiremediğini ifade eden Ekmen, söz konusu durumun Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama tarihinde utançla geçecek konulardan biri olduğunun altını çizerek, şunları kaydetti; “Ve o yasal düzenleme yayınlandığında hangi suç makinelerinin o infaz düzenlemesinden faydalanarak dışarı çıktığı, yeniden karaborsacılığa, bahisçiliğe, kumarhaneciliğe, kadına karşı şiddete, çocuğa karşı cinsel saldırıya bulaştığını biz ancak o suçluların bir suç işledikten sonra haklarındaki GBT kayıtlarıyla anlıyoruz. Bu Meclisin bu milletin tamamı üzerinde, hukuk güvenliği üzerinde sonuçlar yaratan böyle bir düzenlemeyi burada enine boyuna tartışmaya hakkı yok muydu? Size basit bir önermede bulunuyoruz: Yasal düzenlemeleri muhalefetin olumlu katkılarına açın. Bu önerilere kulağınızı kapatmayın ki bir yasa yayınlandıktan sonra yürürlüğe girmeden bir daha değiştirmek zorunda kalmayın ya da yürürlüğe girdikten kısa bir süre sonra bir daha değiştirmek zorunda kalmayın.”

Ekmen: Yabancı turist güven bunalımı yaşıyor Haber

Ekmen: Yabancı turist güven bunalımı yaşıyor

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Bolu Kartalkaya’da yaşanan acı facia ile ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda konuştu. Yeni Yol TBMM Grubu’nun turizm sektörünün özellikle felâketler ve afetlere karşı dayanıklılığının mevzuat ve uygulama açısından denetlenmesi hakkında genel görüşme önerisi üzerine söz alan Ekmen, Anayasa’nın iç tüzükte TBMM’ye önemli görevler verdiğini hatırlatarak, araştırma komisyonlarından iktidar ve devlet sisteminin yeterince faydalanmadığı konusunda ciddi eleştirilerin olduğunu vurguladı.  Kanunun gereği yapılmıyor Araştırma komisyonlarının yaptığı birçok çalışmanın bitmesine rağmen yayınlanmadığını, Genel Kurula indirilmediğine dikkat çeken Ekmen, “Yayımlanan raporlardan da devlet kurumları faydalanmıyor, tavsiyeleri dikkatle inceleme ve hayata geçirmekte bir inisiyatif almıyor. Örneğin, 2019 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde hayvan hakları hususunda yayımlanmış olan rapor çok önemli ve nitelikli bir rapor olmasına rağmen, dört yıl boyunca hiçbir kurum bunun gereğini yapmadı. Biz burada, bütçeden hemen önce tartışmalı bir şekilde başka bir yasayı hayata geçirdik ama bu raporun da kanunun da gereği yapılmıyor” diye konuştu.  Yangın yabancı turistte güven bunalımı oluşturdu Bolu Kartalkaya Otel yangınıyla ilgili tutanakları, Meclise sunulan araştırma komisyonu kurulması önerilerini tek tek incelediğini ifade eden Ekmen, önerilerin genelinde yangın faciasının tüm boyutlarıyla aydınlatılması olduğunun altını çizerek, “Oysa bu yangının turizm sektörü üzerinde çok ciddi bir güven bunalımı yarattığı, birçok yabancı turistin kendi acentelerini benzer bir olayın ya da durumun kendi başlarına da gelip gelemeyeceği endişesi içerisinde sorgulamaya tabi tuttuğu anlaşılıyor. Hatta öyle bir durum var ki artık İstanbul'a gelecek turistler otellerden, konaklayacakları otellerden depreme karşı güvenlik belgesi istiyorlar ama böyle bir belge sunulamadığı için rezervasyonlar da yapılamıyor. Turizmin ülkemiz için gerek istihdam gerek doğrudan döviz temini yoluyla ne kadar önemli olduğunu ve bunun Türkiye açısından bu alanda yaşanacak bir sonucun, bir sorunun nasıl sonuçlar yaratacağını en iyi siz takdir edersiniz” ifadelerini kullandı.  Acil durum planları güncellenmelidir Ekmen, 6 Şubat deprem felaketinin turizm sektörü üzerindeki sonuçlarının henüz atlatılmadığına dikkat çekerek, şöyle devam etti:  “Kartalkaya yangın faciasının, turizm sektörü üzerindeki etkilerine ilişkin daha geniş çerçeveden bir genel görüşme yapmak zorundayız. Böyle bir genel görüşmede mevcut mevzuatın yeterliliği, denetim mekanizmalarının etkinliği, afet risklerinin, bütün afetlerin turizm sektörü üzerindeki etkileri, sadece belirli değil, bütün personelin yangın başta olmak üzere diğer olası afetlere karşı eğitim kapasitesinin incelenmesi, acil durum planlarının güncellenmesi, sigorta ve finansal güvencelerin yeterliliği, uluslararası uygulamalardan alınabilecek örneklerin enine boyuna konuşulması gerekir. Mesela Türkiye'deki uluslararası otel zincirlerinin bu konudaki güvenlik yetkinliği maalesef, yerel otellere göre çok daha üst standartta.” Küçük ve orta ölçekli işletmelere finansal destek sağlanmalıdır! Güvenlik tedbirlerinin sağlanmasında Küçük ve orta ölçekli turizm işletmelerine yönelik finansal desteğin sağlanması gerektiğini belirten Ekmen, şunları kaydetti:  “Özellikle küçük ve orta ölçekli turizm işletmelerinin başta yangın olmak üzere olası afetlere karşı deprem, sel ve benzeri afetlere karşı yeterli hâle getirilmesi için ihtiyaç duyulan finansal desteklerin sağlanması. İmar sorunları, otorite boşluğu, iş ve meslek hastalıklarına ilişkin tedbirlerin alınması gibi iş güvenliği ve eğitiminin bütün çalışanlar hakkında sağlanması çok önemli. Çünkü bu eğitimi almış bir çalışanın duyarlı bir şekilde birçok kişinin hayatını kazandırması söz konusudur. Merkezî bir otoritesi olmayan itfaiye standartlarının belirlenmesi gibi birçok konuda uzmanların ve siyasi partilerin yapacağı çalışmaların bir genel görüşme yoluyla ele alınmasının turizm sektöründe ciddi bir ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz.”  Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a seslenen Ekmen, “Bu acı olay hepimize ders olsun ve turizim sektörünün ihtiyaçlarını bütüncül bir şekilde ele alalım” dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.